EPPEN, February 2015
ÖZELLEŞTİRME SÜRECİNDE İGDAŞ:
HUKUKİ-İKTİSADİ ve STRATEJİK BOYUTLAR
(a study on the Istanbul's gas grid privatization)
11 Şubat 2015
Giriş
25
Aralık 1986 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İETT ve bazı iştiraklerin
katılımıyla kurulan İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
(İGDAŞ), o günden günümüze, Dünya standartlarının
üzerinde bir hizmet kalitesiyle, İstanbul halkına doğalgaz sunmaktadır. Bu
iddialı giriş cümlesini, Dünya’nın birçok ülkesinde dağıtım şirketlerinin
çalışmalarını yakından gözlemleme ve o şirketleri karşılaştırma fırsatı bulmuş
birisi olarak yazdığımı belirtmek isterim. Öte yandan, kamu yönetiminde olan tüm
işletmelerin maruz kaldığı verimsiz ve
dolayısıyla pahallı işletmecilik yapılıyor iddiasının ise, İGDAŞ özelinde,
2000’li yılların başına kadar büyük oranda geçerli olduğunu; ancak son 15 yılda
şirketin verimliliğinde önemli iyileşmeler sağlanması dolayısıyla kalıplaşmış
bir tepkinin tezahürü haline geldiğini gözlemlemekteyim. Bu görüşüme yönelik
bir takım verileri yazının ilerleyen bölümlerinde sunmaya çalışacağım. Gerçekleştirilen
iyileşmelerin tüketici fiyatlarına daha fazla yansımasını oldukça önemli bulmakla
birlikte; atılacak adımların, popülizmin en etkin olduğu alan olan siyasi
söylemlerin ötesinde, bilimsel çalışmaların ışığında, dikkatle atılması
gerektiğini düşünmekteyim. Bu çerçevede, her ne amaçla olursa olsun, İGDAŞ özelleştirilmesinin acele bir torba
yasa kapsamında değerlendirilmeyerek Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda yer alan
Kanun Tasarısı teklifinden çıkartılmasını, yapılabilecek çalışmalar için olumlu
bir fırsat olarak görüyorum. Her ne kadar, Kanun Tasarısından çıkartılan bu
maddenin ileri bir tarihte, başka bir düzenleme ile yeniden gündeme getirilmesi
bekleniyor olsa da, bu yazının hazırlanması sırasında aldığım haberden
memnuniyet duyduğumu belirtmek istiyorum.
İGDAŞ
Özelleştirme Sürecinin Gelişimi
“İGDAŞ özelleştirilmeli mi?” sorusuna yönelik analizlere geçmeden
önce, özelleştirme sürecine neden ve nasıl geldiğimizi incelemenin faydalı
olacağını düşünüyorum. Bilindiği üzere, 1980’li yılların başından itibaren
dünya piyasalarında gelişen serbestleşme eğilimi neticesinde tekelci
piyasaların rekabete açılması süreci başlamış ve bu süreç zamanla hız
kazanmıştır. Enerji piyasalarında da, tekel firmalardan kaynaklanan toplumsal
refah kayıplarını azaltmak ve etkin bir rekabet tesis etmek amacıyla
başlangıçta Anglo-Sakson ülkelerinde ve akabinde Batı Avrupa ülkelerinde
gerekli yasal ve idari düzenlemelere gidilmiştir. Ülkemizde de bu kapsamda
oluşturulan Doğal Gaz Piyasası Kanunu (Kanun) 2 Mayıs 2001 tarihinde
yasalaşmıştır.
O
dönemde faaliyet gösteren dağıtım şirketlerinin (mevcut dağıtım şirketleri) özelleştirilmesi
de bu Kanun’un öngördüğü düzenlemeler arasındadır. Geçen süreçte, İGDAŞ
dışındaki mevcut dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi tamamlanmış, doğalgazın
hızla yaygınlaştırılması amacıyla planlanan yeni dağıtım bölgelerinin ise Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) yaptığı ihaleler yoluyla özel sektör
tarafından inşaası ve işletilmesi sağlanmıştır. Dağıtım ihalelerinin ilk 8 yıllık
dönemde yarattığı verimlilik ile yeni bölgelerdeki ortalama dağıtım bedeli
mevcut dağıtım bölgelerine kıyasla yaklaşık 5’te 1 oranına düşmüştür. İhale teklifleri dolayısıyla elde
edilen ilk 8 yıllık etkinliğin devamı için dağıtım şirketlerinin verimli
çalışmalarını 8’inci yıl sonrasında da sürdürmeleri önem arz etmektedir. Bu durumun
8’inci yıl sonrasında devam ettirilememesi, elde edilen tüketici yönlü sosyal
fayda kazanımlarının cömertçe harcanması anlamına gelebilecektir. Düzenleme başarısı veya başarısızlığı esas
olarak içinde bulunduğumuz bu süreçte ortaya çıkacak olmakla birlikte,
yeterli verilerin oluşması sonucunda bu analizlerin ayrı çalışmalar kapsamında
değerlendirileceği düşünülmektedir.
2001
yılında yasalaşan Kanun, mevcut şirketlere yönelik özelleştirme takvimini de
belirlemiştir. Öyle ki, BOTAŞ'ın mülkiyetinde ve işletiminde bulunan Eskişehir
ve Bursa şehir içi dağıtım işletmelerine yönelik öngörülen takvime uyulamaması
dolayısıyla 2003 yılında Kanun’a getirilen Geçici 5’inci madde ile, öngörülen süre
1 yıl uzatılmıştır.
İGDAŞ’a
yönelik süreç ise Kanun’un Geçici 3’üncü maddesinin (b) fıkrasında yer
almaktadır. Buna göre, “mülkiyeti,
işletmesi ve doğal gaz ticaret hakkı belediye veya belediye şirketine ait olan
mevcut şehir içi doğal gaz dağıtım tüzel kişileri, Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren üç yıl içinde maliki oldukları ve işlettikleri şehir içi
doğal gaz dağıtım şebeke ve lisanslarını mevcut Hazine garantili ve devirli
borçlarını erken itfa ve bu borçların üstlenilmesi neticesinde doğan Hazineye
ait olan borçlarının ödenmesinde kullanılması kaydıyla dış kredi borçlarının
geri ödeme takvimine bağlı olmaksızın veya
Hazine garantili ve devirli dış borçlarının en son anapara
ödeme tarihinden itibaren üç yıl içerisinde kamu hisselerini yüzde yirmi
veya altına düşürecek şekilde devrederek yeniden yapılanacaklardır”.
Metindeki
karmaşa dolayısıyla İGDAŞ’ın özelleştirme süreci konusunda işin içinden çıkmak oldukça
zordur.* Sürece yönelik yazılan “veya”
ifadesinden önceki kısımdan, İGDAŞ’ın kamu hisselerinin üç yıl içinde (2004
yılına kadar) yüzde yirmi veya altına indirilebileceği (elde edilen gelir ile
borçların ödenmesi şartıyla) anlamı çıkmaktadır. Bu çerçeveden bakılınca
Kanun’da belirtilmeye çalışılan süre çoktan geçmiştir. Dolayısıyla bu bölüm
kadük kalmıştır. Öte yandan maddenin “veya”
ifadesinden sonraki kısmında, İGDAŞ’ın borçlarının ödenmesinden itibaren
tanınan bir üç seneden de bahsedilmektedir. 2001 yılının meclis tutanakları
incelendiğinde bu maddenin yarattığı anlam karmaşası üzerinde TBMM’de de uzun
süre tartışıldığı görülmektedir. Özellikle Erzurum Milletvekili Sayın Aslan
Polat’ın konuşmasından, İGDAŞ’ın
özelleştirilmesinde 2004 yılı ile o dönemki borçların son tarihini (2025 yılı) izleyen
üç yıllık özelleştirme takviminin sonu olan 2028 yılı arasında bir sürede
gerçekleştirilmesine imkan sağlanacak esnek bir yapının amaçlanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Bu sebeple, hukuken İGDAŞ’ın 2028 yılına
kadar özelleştirilmemesi mümkündür.
Kanunun
yürürlüğe girmesinden günümüze kadar geçen sürede İGDAŞ’ın kamu hisselerinin
oranı düşürülmediği gibi, Esgaz ve Bursagaz örneğinde görülen yeni bir takvim
ya da maddenin iptaline yönelik bir işlem de gerçekleştirilmemiştir. Burada
Kanun’un uygulanmamasından ziyade, uygulayıcıların 2028 yılını dikkate alarak hareket ettiklerini düşünmek hukuki bir varsayım
olacaktır. Öte yandan özelleştirme sürecinin böylesine geniş bir zamana
yayılmasını ve Meclis tutanaklarını, o dönem Kanun koyucularının İGDAŞ özelleştirmesinde tereddütlü olduklarının bir
göstergesi şeklinde değerlendirmek mümkündür.
Aradan
geçen 13 yıl sonrasında, İGDAŞ’ın özelleştirilmesi 04/08/2014 tarihinde TBMM’ye
sevk edilen Doğal Gaz Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısında tekrar ele alınmıştır. Taslakla Kanuna eklenmesi öngörülen Geçici
11’inci maddeye göre; İGDAŞ'ın hisse satış sözleşmesinin imzalanmasından sonra 10 yıl boyunca metreküp başına
uygulanacak sistem kullanım bedelinin, konut gibi az tüketim yapan kullanıcılar
için 6,2378 cent (15,3 kuruş),
sanayi gibi büyük tüketiciler için 1,48
cent (3,6 kuruş) olması düşünülmüştür. Elde edilecek gelirden, önce Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı (ÖİB) giderlerinin karşılanmasının, ardından Hazine'nin
garantör olduğu kredilerden kaynaklı borçların ödenmesinin, kalan miktarın ise
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne aktarılmasının planlandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca Kanun’un 4’üncü maddesinin (g) fıkrasında öngörülen yüzde 10 ya da 20
belediye paylarının da İstanbul Belediyesinde bırakılmayarak İGDAŞ’ın %100’ünün özelleştirilmesi ve
belediye temsilcisinin yönetimde yer almaması yönünde düzenlemelere gidildiği
görülmektedir. Kanun’da yer alan belediye payları hükmü, dağıtım şirketleri
ile ilgili belediyenin özellikle yapım aşamasında uyumlu çalışması amacıyla
getirilmiş olup, BAŞKENTGAZ dışında tüm dağıtım şirketlerinde bu hüküm
uygulanmaktadır. Yani, Kanundan gelen hakları çerçevesinde belediyeler diğer 67
özel dağıtım şirketinde, bedelsiz olarak elde ettikleri %10 ortaklığa
sahiptirler. Bu oran bedeli mukabili %20’ye çıkabilmektedir. Her ne kadar, belediyelerin
dağıtım şirketlerine ortak olmaları ve belediye temsilcisinin yönetimde yer
alması sinerji yaratılması açısından Kanun ile öngörülmüş düzenlemeler olsa da,
bu hükümler BAŞKENTGAZ’ın dördüncü özelleştirme ihalesi öncesinde,
yatırımcılardan gelen talepler üzerine, Kanun değişikliği yoluyla uygulanmamıştır.
BAŞKENTGAZ için getirilen bu muafiyetin İGDAŞ için de öngörüldüğü
anlaşılmaktadır.
Söz
konusu tasarının doğal gaz piyasasına yönelik çok kapsamlı değerlendirmeler
gerektirmesi ve TBMM’de bu sürecin uzayacağı öngörülerek İGDAŞ’ın özelleştirilmesine
yönelik özel bir Kanun Tasarısının gündeme gelmesi düşünülmüştür.
İGDAŞ’ın
özelleştirilmesinin en son bu yılın başında, bir torba yasa çerçevesinde değerlendirilmeye
çalışıldığı görülmektedir. Ancak basına yansıyan iddialara göre bu adımın seçim
öncesinde atılmamasına karar verilerek konu ileri bir tarihte tekrar gündeme
getirilmek üzere tasarıdan çıkartılmıştır.
Yine
basına yansıdığı üzere, bu son taslakta da 10 yıl boyunca 6,2378 cent (15,3 kuruş) ve 1,48
cent (3,6 kuruş) sabit tarife aynen korunmaktadır. Halihazırda (2015 yılı
Şubat ayı itibariyle) ise İGDAŞ, metreküp başına, konut tüketicilerinden 13
kuruş, büyük tüketicilerden ise 3 kuruş tahsil etmektedir.
Konut
tüketicileri için nihai satış fiyatının metreküp başına 1 TL seviyelerinde
olduğu göz önünde bulundurulduğunda 2,3 kuruşluk bir sistem kullanım bedeli
artışı %2,3 zam anlamına gelmektedir. Büyük tüketicilerde bu oran %0,7
seviyesinde olacaktır. Şüphesiz bu zam oranlarında Dolar kurunda yaşanan ani
yükselişin önemli etkisi vardır. Oranlar ilk bakışta düşük gibi görülse de, 10
sene boyunca şirketin tarifelerinin sabitlenmesinin, gelecekte elde edilmesi
muhtemel verimlilik artışlarının tüketiciye yansıtılmaması ve tüketiciler
arasında adil olmayan sübvansiyonlar şeklinde sonuçlarının göz önünde
bulundurularak yorumlanması gerekmektedir. Mevcut durumda 13 kuruş olan tarifenin,
yıllar itibariyle enflasyon oranında artması öte yandan sağlanacak verimlilik
oranında da düşmesi gerekmektedir. Bunun sonucunda, 10 yıl sonraki dağıtım
bedeli bugüne indirgendiğinde 13 kuruştan çok daha düşük olmalıdır. Özetle, tarifenin 15,3 kuruş karşılığı Dolara
sabitlenmesi durumunda zam oranı %2,3’ün çok ötesinde bir anlama sahiptir. Bu
yönde bir uygulama, sağlanacak verimlilik artışının, dolayısıyla toplumsal
faydanın, özelleştirme yöntemi vasıtasıyla tüketiciden alınarak farklı bir
alanda değerlendirilmesi gibi oldukça yanlış bir sonuca da sebebiyet
vermektedir. Bu yönde bir sabit tarifenin, tüketiciler arasında yaratacağı sübvansiyon
yönüyle de analiz edilmesi gerekmektedir. Diğer dağıtım şirketlerinin
tarifeleri incelendiğinde, tüketimi 100 milyon metreküp üzerinde olan
tüketicilerden metreküp başına ağırlıklı ortalama 1,1 kuruş seviyelerinde bir
sistem kullanım bedeli tahsil edildiği görülmektedir. İGDAŞ’da bu tarifenin 10 yıl boyunca 3,6 kuruş karşılığı Dolara
sabitlenmesi, İstanbul bölgesinin büyük tüketicilerinin (elektrik santralleri
dahil), doğal gazı diğer bölgelerin tüketicilerine oranla yaklaşık %3 daha
pahallı tüketmelerine sebebiyet vererek, rekabet açısından sakıncalar
yaratabileceği gibi, elektrik piyasasına da olumsuz etkileri olacaktır.
İGDAŞ
Özelleştirilmeli mi?
Konu
ile ilgili argümanlarıma geçmeden önce bu soruyu net bir şekilde cevaplamak
isterim: İGDAŞ özelleştirilmemelidir. BAŞKENTGAZ’in özelleştirilmesine
yönelik süreçte belirttiğim nedenlerim
geçerliliğini korumakla birlikte, ilave bir takım argümanlarım da
bulunmaktadır.
ÖİB,
özelleştirme hedeflerini şu şekilde açıklar; “Özelleştirme ile devletin ekonomideki sınai ve ticari aktivitesinin en
aza indirilmesi hedeflenirken, rekabete dayalı
piyasa ekonomisinin oluşturulması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman
yükünün azaltılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve atıl tasarrufların
ekonomiye kazandırılması, bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı
yatırımlarına kanalize edilmesi mümkün olacaktır.”
Genel
kabul gören iktisadi teoriler, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin, etkinlik, verimlilik
ve hizmet kalitesi artışına yol açtığını söyler. Özel sektör ve kamu oyuncularının adil bir
şekilde rekabet edebildikleri piyasa ekonomisinin sağlanabilmesinin önem
arzettiğini düşünmekle birlikte, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin içerisinde
hem özel sektör hem de kamu oyuncularının eşit şartlarda yarışmalarının
gerektiği açıktır. Verimli işletilmeyen, kaliteli hizmet sunamayan, özetle
etkin olarak işletil(e)meyen kamu şirketlerinin ise özel sektör tarafından
devralınmasının yaratacağı sosyal faydanın yanısıra, devletin elde edeceği kaynağın,
özelleştirmenin yapıldığı sektöre yönelik araştırma-geliştirme, teknoloji ve
benzeri alanlara harcanmasının, sağlanan faydayı arttıracağına inanılır. Bu
düşünce anlayışına büyük oranda inandığımı ve özel sektörün etkinliğine,
dinamizmine güvendiğimi belirtmek isterim. Bu çerçevede, verimsiz ve kalitesiz
hizmet süren kamu şirketlerinin başarısız olma sebeplerinin kamu sahipliği
altında ortadan kaldırılamaması durumunda, varlık satışı dışındaki
yöntemlerden biri vasıtasıyla (hisse satışı, kiralama, İHD gibi) özelleştirilmesinin
gerektiğini düşünüyorum.
Öte
yandan verimlilik ve hizmet kalitesi artışının yeterince sağlanamadığı ya da devletin
özelleştirme aracını salt bir gelir kapısı şeklinde görerek elde edilen gelirin
başka alanlara yönlendirildiği uygulamaların ise toplumsal fayda perspektifinde
olumsuz sonuçlara yol açtığı kanaatindeyim.
Dolayısıyla özelleştirme konusunu siyasi söylemlerin
ve siyah-beyaz tartışmaların ötesine taşımamız gerektiğini değerlendiriyorum.
Bu
düşünce sistematiğinde öncelikle İGDAŞ’ın çalışmalarının etkinliğine bakmak
gerektiği açıktır. Yazının başında belirttiğim üzere özellikle son 15 yılda İGDAŞ
için durum verimlilik artışı yönünde ilerlemiştir. Kamu işletmelerinde
verimsizliğin temel sebeplerinin başında gereksiz istihdam olduğu bilinen bir
gerçektir. İGDAŞ’ın yıl bazlı personel sayısı (Grafik-1) incelendiğinde,
1994-1999 yılları arasında çok hızlı bir şekilde artan personel sayısının son
15 yılda önemli oranda düşme eğilimine girdiği görülmektedir.
Grafik-1: İGDAŞ’ın Yıl Bazlı
Personel Sayısı**
Üstelik
personel sayısındaki bu düşüş boru hattı yatırımlarının (Grafik-2) ve abone
sayısının (Grafik-3) hızla artış gösterdiği döneme denk gelmektedir. Öyle ki
1999 yılından 2013 yılına kadar çelik hat uzunluğu yaklaşık 3 katına,
polietilen hat uzunluğu ve abone sayısı ise yaklaşık 4 katına çıkmıştır.
Grafik-2: İGDAŞ’ın Toplam Hat
Yatırımları**
Grafik-3: İGDAŞ’ın Yıllara Göre
Toplam Abone ve Gaz Kullanıcı Sayısı**
Bu
gelişmelere paralel olarak personel başına düşen abone sayısında (Grafik-4) önemli
artışlar sağlanmıştır. 1999 yılında 500 aboneye 1 personel düşerken, 2014
yılında 2500 aboneye 1 personel düşmektedir.
Grafik-4: İGDAŞ’ın Personele
Düşen Abone Sayısı**
Her ne
kadar bu analizin hizmet alımı yoluyla istihdam edilen personel sayıları ve
giderleri de dahil edilerek derinlemesine yapılması daha sağlıklı sonuçlar
ortaya çıkartacak olsa da, yıllar itibariyle hizmet alımına yönelik giderler
incelendiğinde yukarıdaki yorumlara yol açan genel eğilimi değiştirmeyeceğini
düşünüyorum.
Personel
başına düşen abone sayısında artış yaşanması ilk aşamada akıllara, hizmet
kalitesinde düşüş yaşanmış olacağını getirse de, İGDAŞ’ın araştırma-geliştirme,
kalite kontrolü, müşteri hizmetleri gibi alanlarda yapmış olduğu yatırımları ve
dünyada yaşanan gelişmeleri yakından takip etmesi ile müşteri memnuniyeti
hususunda çok önemli adımlar attığı görülmektedir.
Öte
yandan yapılan çalışmalar, bazı özel sektör şirketlerinin kamu şirketlerinin
altında (verimlilik ve hizmet kalitesi yönünden) kaldıklarını gösterebilmektedir.
İGDAŞ’ın özelleştirilmemesi, düzenleyici otoritenin önümüzdeki dönemde dağıtım
şirketlerinin performansına yönelik yapacağı değerlendirilmelerde; haklarında verimsiz ve kalitesiz hizmet
sunduklarına dair genel bir kanı bulunan kamu şirketlerinden bir örnek inceleme
şansına sahip olması anlamına gelecektir. Özel şirketlerimizin, en azından kamu
şirketleri kadar (opex, capex verimliliği ve kalite verileri açısından) etkin
olmalarını beklemek, ödül/ceza sistemini kurgularken önemli olacaktır.
Öte
yandan Kanun’un, dağıtım şirketlerinin
kamu yönetiminde olmasına sıcak baktığı da görülmektedir. 2014 yılında
Kanun’un 4’üncü maddesine yapılan eklemeye göre, “Doğal gaz iletim hatları BOTAŞ tarafından inşa edilmiş olan
şehirlerde, 3 defa dağıtım lisansı ihalesine çıkıldığı hâlde istekli çıkmaması durumunda, ilgili il özel
idaresi veya belediye tarafından kurulacak anonim şirketin başvurması
hâlinde Kurum tarafından dağıtım lisansı verilir ve şirket o şehirde dağıtım
faaliyetlerini gerçekleştirmeye yetkili dağıtım şirketi unvanını alır.” İlerleyen
dönemlerde özel sektör oyuncularının istekli olmadıkları bölgelerin yanısıra
İGDAŞ gibi bir şirketin de kamu yönetiminde olmasının, kamu-özel sektör
kıyaslaması yapılırken daha adil sonuçlar verebileceği kanaatindeyim.
Bilindiği
üzere İGDAŞ mal ve hizmet alımlarını 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu (KİK) kapsamında
gerçekleştirmektedir. Bu Kanunun 19’uncu maddesine göre açık ihale usulü ile mal
ve hizmet alımına giden kamu şirketine karşılık, en basit ifadeyle eli kolu
bağlı olmadan mal ve hizmet alımını gerçekleştirebilen ve sundukları kamu
hizmeti dolayısıyla maliyetlerini tüketiciden tarifeler yoluyla tahsil eden
özel sektör dağıtım şirketlerinin karşılaştırmasının yapılabilmesi önemlidir. Eğer
her açıdan esnek, dinamik, etkin, verimli olması gereken bir özel sektör
dağıtım şirketi; KİK’e tabi, birçok baskıya maruz kalabilen, hep verimsiz ve
kalitesiz hizmet vermekle suçlanan herhangi bir kamu şirketinden daha kötü bir
performansa sahipse, bazı şeyler yanlış yapılıyor demektir. Bu ifadeyi özel
sektöre yönelik bir suçlama yerine durum tespiti olarak görmenin daha doğru
olacağını belirtmek isterim. Çünkü bu yanlış, özel sektör oyuncusundan
kaynaklanabileceği gibi düzenleyici otoriteden de kaynaklanabilmektedir. Örnek
verecek olursak, her ne kadar yukarıda belirtildiği gibi dağıtım ihaleleri
vasıtasıyla önemli başarılar elde edilmiş olsa da bugün birçok şirkette görülen
ölçekten kaynaklanan etkinsizlik çok büyük bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu husus düzenleyici otoritenin ihale dönemlerinde çok dikkate
al(a)madığı bir husus olmuştur. Çok küçük ya da görece olarak çok büyük dağıtım
şirketlerinin ellerinde olmayan sebeplerle ölçek etkinsizliği yaşamaları düzenleyici
başarısızlık olarak adlandırılabilir. O dönemde yapıl(a)mayan ölçek etkinliği
analizinin, olası bir İGDAŞ özelleştirmesi öncesinde yapılması gerektiğini
düşünmem dolayısıyla, bu konuya “Özelleştirme Seçeneğinin Benimsenmesi
Durumunda Öneriler” bölümünde tekrar değineceğim.
Dağıtım
faaliyetini gerçekleştiren işletmenin sahipliği (kamu veya özel sektör) göz
önünde bulundurulmaksızın, verilen hizmetin kamusal niteliği değerlendirilerek KİK
çerçevesine alınmasına yönelik çalışmalar ise çok eski tarihlere dayanmaktadır.
Maalesef bu çalışmalardan henüz bir sonuç alınamamıştır. Kısa vadede dağıtım
sektörüne yönelik etkili sonuçların alınması da mümkün gözükmemektedir.
Yukarıda
sıralanan özelleştirmeme yönündeki gerekçeleri, düzenleme teorisi çerçevesinde ele
almak gerekirse, düzenleyici otoritelerin en büyük kabuslarından birisi olan “bilgi asimetrisi” problemininin
azalmasına katkı sağlayan gerekçeler olarak da değerlendirmek mümkündür.
Öte
yandan, İGDAŞ’ın dağıtım sektöründe bir
okul özelliği de bulunmaktadır. İGDAŞ’ta kazanılan bilgi birikimi, özel
sektöre geçen yöneticiler ve teknik personel ile dağıtım sektörünün bilgi
birikimi haline gelmiş ve özel sektörün başarısında önemli bir rol oynamasının
yanısıra sektörün ”Teknik ve Uygulamalı Eğitim” ihtiyacını büyük ölçüde karşılama
başarısı sağlayan Uluslararası Gaz Eğitim Teknoloji ve Araştırma Merkezi’nin (UGETAM)
kuruluşunda da katkıda bulunmuştur.
Peki doğal
gaz dağıtım sektörünün büyük abisi olarak nitelendirilebilecek İGDAŞ’ın mali
durumu nedir? İGDAŞ, 2013 yılı sonu itibariyle Maddi Duran Varlığını 1,8 milyar
TL, 2013 yılı vergi ve diğer yasal yükümlülükler sonrası dönem net karını ise 278 milyon TL olarak açıklamıştır. Düzenlenen
şirketlerin değerlerinin belirlenmesinde Maddi Duran Varlıktan ziyade Tarifeye
Esas Varlık Tabanının ve diğer tarife parametrelerinin önem arz ettiği
bilinmekle birlikte şirketin değerinin hem Maddi Duran Varlık değerinden hem de
Tarifeye Esas Varlık Tabanı değerinden çok daha yüksek olduğu açıktır. Burada
dikkat çeken ise İGDAŞ’ın karlılık oranıdır. İGDAŞ karlılık durumu açısından 2012 yılı sonu itibariyle TÜPRAŞ,
PETKİM gibi dev şirketlerin yer aldığı 9448 enerji şirketi arasında 18. sırada
yer almayı başarmıştır.
Dolayısıyla
İGDAŞ’ın özelleştirilmesinin, rekabete
dayalı piyasa ekonomisine olumlu etkisi olmayacağı gibi mevcut yüksek karlılık
oranı nedeniyle devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması
gibi bir sonucu da olmayacaktır. Öte yandan “atıl
tasarrufların ekonomiye kazandırılması” gibi bir sorun olmadığı açıktır ve “bu yolla elde edilecek kaynakların altyapı
yatırımlarına kanalize edilmesi amacı” da İGDAŞ’ın özelleştirilmesinde
anlamsız hale gelmektedir.
Son
olarak İGDAŞ’ın gerek mali tablolarını gerekse de faaliyetine ilişkin detaylı
bilgi ve belgelerini çok şeffaf bir şekilde internet sayfasında yayımlıyor
olmasının elektrik-doğalgaz dağıtım sektöründe faaliyet gösteren tüm oyuncular
için bir örnek teşkil etmesi gerektiğini belirtmek isterim. Bu ve benzeri
örnekler de kamuya ait bir dağıtım şirketinin gerekliliğini gösterebilmektedir.
Özelleştirme Seçeneğinin
Benimsenmesi Durumunda Öneriler
Yukarıda
da belirtildiği gibi basına yansıyan iddialara göre Kanun Tasarısından
çıkarılan İGDAŞ özelleştirilmesi maddesinin ileri bir tarihte, başka bir
düzenleme ile yeniden gündeme getirilmesi beklenmektedir. Zira, halen TBMM
komisyonunda bulunan 04/08/2014 tarihli detaylı Kanun değişikliği Taslağında da
İGDAŞ özelleştirilmesine yönelik hükümler yer almaktadır.
Özelleştirme
seçeneğinin benimsenmesi durumunda İGDAŞ’ın bir bütün olarak mı yoksa parçalar
halinde mi özelleştirileceği önem taşımaktadır.* Bu ve benzeri düşüncelerin
akademik düzeyde araştırılması gerekliliğine inanan birisi olarak özelleştirme
yolunun seçilmesi durumunda, en etkin hangi şekilde yapılacağını modellemek
için akademi-ÖİB işbirliğinin faydalı olacağını düşünmekteyim. Nitekim, ABD'de
buna benzer bir soru/sorun varsa çözüm genellikle şu şekilde bulunmaktadır;
- Konu
üzerinde bilgili bir akademisyenin bulunması,
- O akademisyene
özel bir proje bütçesi/fonunun sağlanması,
- Ekip
kurulması,
- Yapılacak
çalışmanın, proje sağlayıcısının (ABD'de bu genellikle özel sektör olsa da çok
önemli devlet kaynakları da mevcut, İGDAŞ özelleştirmesine yönelik çalışma
örneğinde en uygun yer ÖİB olacaktır) baskılarına maruz kalmamasının sağlanması
(ABD’de bunun her zaman sağlanabildiğini düşünmüyorum),
-
Belli bir süre içinde çalışmanın tamamlanması,
-
Sonuçların kamuoyuyla paylaşılması,
-
Çalışmanın sonucuna göre uygulamaya geçilmesi.
Yukarıda
belirtildiği üzere dağıtım ihaleleri döneminde yapıl(a)mayan ölçek etkinliği analizinin olası bir İGDAŞ
özelleştirmesi öncesinde yapılması gerektiği değerlendirilmektedir.
İGDAŞ’ın
faaliyet raporu incelendiğinde ise İşletme Sınırlarını 3 bölge içerisinde ele aldığı görülmektedir (Grafik-5). İstanbul
Bölge (mavi alan), Bogaziçi Bölge (yeşil alan) ve Anadolu Bölge (kırmızı alan)
seçimine yönelik çalışmalar ÖİB’ye yol gösterici nitelikte olabilecektir. Bu
sebeple akademi-ÖİB işbirliğinde, İGDAŞ’ın görüşlerinin de çok önemli bir yol
gösterici niteliğinin bulunabileceği değerlendirilmektedir.
Grafik-5: İGDAŞ Bölge İşletme
Sınırları**
Yukarıda
sosyal faydanın tüketici payının kaybı yönüyle açıkladığım üzere, özelleştirme
öncesi tarifenin uzun yıllar sabitlenmesini doğru bir uygulama olarak
görmemekle birlikte, Dolara endeksli bir uygulamanın kur riski dolayısıyla ilave
sakıncaları da olduğu açıktır. Dördüncü ihale sonucunda özelleştirilebilen
BAŞKENTGAZ’da kur riskinin yarattığı sakıncalar gözlemlenmiştir. Her ne kadar
sabit tarife döneminin uzatılması yatırımcının ilgisini çekmiş ve özelleştirme
gelirini arttırarak Ankara Belediyesi’nin borçlarının ödenmesinde önemli bir
rol oynamış olsa da, Ankara tüketicisi
bu işlemin etkisini faturalarında uzun bir süre yaşayacaktır.
İGDAŞ halen
26/02/2009 tarih ve 1992 sayılı Kurul Kararı ile alınmış olan tarifenin enflasyonla
güncellenmesi şeklinde hesaplanan bedelleri uygulamaktadır. Özelleştirme
kararından bağımsız olarak, tüketicilerin (daha az veya daha çok) hakettiği
seviyelerde bedel ödemesinin sağlanabilmesi amacıyla diğer şirketler için
olduğu gibi 22/12/2011 tarih ve 3580 sayılı Kurul Kararının İGDAŞ için de uygulanması
ve tarifelerinin güncellenmesi gerekmektedir. Kamuya ait olan elektrik
santrallerinin İGDAŞ’a devrinden sonra elektrik sisteminden sağlanan sübvansiyonun
da geriye yönelik olarak düzeltilerek kaldırılması gerekmektedir. Özetle santraller
dahil tüm tüketiciler hakettikleri bedelleri ödemelidir. Yatırımcıya yol
gösterici nitelikte olması gereken rakamlar ise Dolar kuru üzerinden uzun
süreli şekilde sabitlenmiş tarife değil, 3580 sayılı Kurul Kararının sonucunda
oluşacak bedeller ile 05/10/2011 tarih ve 3445-3 sayılı EPDK Kararı ile
belirlenen doğal gaz dağıtım şirketlerinin uygulayacakları sistem kullanım
bedellerinin hesaplanmasında geçerli olan Reel Makul Getiri Oranı (RMGO)
olmalıdır. Yatırımcı, Tarifeye Esas Varlık Tabanı, %11,83 (reel ve vergi
öncesi) RMGO, ve RMGO’nun hesaplanma yönteminden hareketle fizibilitesini çıkartmalı ve olası bir İGDAŞ ihalesinde bu
çerçevede yer almalıdır. Böylece İstanbul tüketicisi, Ankara tüketicisinin
durumuna düşmemiş olacaktır. Özetle, özelleştirme
gelirinde artış sağlamak amacıyla yapılacak yeni düzenlemelerin sadece
belirsizlikleri ortadan kaldırma amaçlı olması, İstanbul’da doğal gaz kullanan
vatandaşların cebine yansımaması esas olmalıdır.
Yukarıda
da belirttiğim gibi özelleştirme yöntemi olarak ise varlık satışının
dışındaki alternatiflerin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Burada
ön plana çıkan uygulama ise hisse devri yöntemi olmaktadır.
Hatırlanacağı
üzere, 2011 yılının Haziran ayında TPAO, BAŞKENTGAZ’ı devralmak istediğini
ÖİB’ye bildirmiştir. Üstelik ikinci ihalede oluşan fiyatı da vermeye hazır
olduğunu belirtmiştir. Enerji Bakanlığının zirvesinden, öncelikli tercihin özel
sektör olduğu, tekliflerin değerlendirileceği, TPAO’nun ise şimdilik bir
kenarda bekleyeceği açıklaması gelmiştir. Özetle, TPAO’ya yeşil ışık
yakılmamıştır. Ancak ışığın renginin kırmızı olmadığı da söylenebilir.
Bu
noktada farklı alternatiflerin de değerlendirilmesi gerektiği açıktır. İGDAŞ hisseleri halka arz edilirken, en
azından belli bir oranının TPAO’ya devredilmesi ve bir kısmının İstanbul
Belediyesinde kalmaya devam etmesi enerji piyasalarında bugüne kadar henüz
değerlendirilmemiş bir yöntemdir. Bu durum havacılık sektöründen tanıdığımız
bir modelin enerji piyasalarında da denenmesi anlamına gelecektir. Mevcut doğalgaz
depolama sisteminin en önemli aktörü olan TPAO’nun, İGDAŞ’a yönelik olarak da böyle
bir tasarrufunun olup olmadığı bilinmemekle birlikte, böyle bir isteğinin
oluşması durumunda çekişlerindeki dengesizlik dolayısıyla depolamaya en çok
ihtiyacı bulunan dağıtım şirketi İGDAŞ ile yaratabileceği sinerji de ayrıca düşünülmesi
gereken bir husustur. Böyle bir devralmanın, uluslararası arenada güçlü görünmesi
zorunlu olan TPAO’ya katabileceği değerlerin ise iyi analiz edilmesi
gerekmektedir. Bu sinerjinin İGDAŞ’ın hisse satışına yönelik talebi de önemli
ölçüde etkileyebileceği değerlendirilmektedir.
Hangi
model seçilirse seçilsin, İGDAŞ’ın mevcut çalışanlarının yapı değişikliğinde
gösterebilecekleri hassasiyete önem verilmesi gerekmektedir. Çalışanların
haklarının korunması esası çerçevesinde, THY modelinden elde edilen
tecrübelerle bu geçişin sıkıntısız olması sağlanmalıdır.
Özetle,
hisse devri yöntemi seçilse bile, şirket hisselerinin belli bir oranda da olsa
herhangi bir kamu kuruluşunun yönetiminde olması, bazı önyargıların
sorgulanmasında ve önümüzdeki dönem özel sektörün başarısının
karşılaştırılabilmesinde bir araç olarak da kullanılabilecektir.
İGDAŞ
Özelleştirmesinde Yabancı Yatırımcının ve Özellikle Rusya’nın İlgisi Ne
Seviyede Olur?
Yabancı
yatırımcının Türkiye’de elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketlerini jeostratejik
önemleri dolayısıyla ele geçirmeye çalışacaklarına yönelik uzun yıllardır ileri
sürülen düşünceler bugüne kadar gerçeğe dönmemiştir.
Geçtiğimiz
yıllarda hem doğalgaz hem de elektrik piyasasına yönelik gerçekleştirilen ihale
yöntemlerinde yabancı yatırımcının dağıtım sektörüne ilgisinin sınırlı kaldığı
gözlemlenmiştir. Yabancı yatırımcı sektörün yapısı dolayısıyla bugüne kadar
dağıtım ayağını stratejik bir yatırım alanı olarak görmemiş ve fizibilite
sınırlarını aşan teklifler vermemiştir.
Yabancı
yatırımcıyı etkisiz bırakan en önemli unsurun ise ülkemiz yatırımcısının ihalelerde gösterdiği cömert ve cesur tavrı olduğu
görülmektedir. Ülkemiz yatırımcısının ihalelerde ön
planda tuttuğu 2 önemli husus vardır. Bunlar henüz uluslararası finans
literatürüne girememiş olsa da şöyle sıralanabilir: “fizibilite yapmaya pek gerek yok, diğer şirketin verdiğinden 1 fazla
verelim” ve “önce ihaleyi kazanalım,
sonra detaylar halledilir” yaklaşımlarıdır. Geçtiğimiz dönemin enerji
ihalelerine bu “finans yaklaşımları” damgasını vurmuştur. Doğrudan yabancı
yatırım ise bu süreçte genellikle tedirgin kalmış, piyasayı izlerken, ileride
oluşan/oluşturulan duruma göre pozisyon almayı tercih etmiştir.
Bununla
birlikte, doğal gaz piyasasının
kuralları gereği, dağıtım şirketleri gaz fiyatı üzerinden bir kar/zarar elde
etmemekte, doğal gazı en ucuz kaynaklardan (en az 2 farklı kaynak) temin ederek
doğrudan (pass-through) tüketiciye ulaştırmaktadır. Dağıtım şirketinin kazancı,
gaz fiyatından değil, yapmış olduğu yatırımların RMGO ile uzun yıllarda itfa
edilmesinden oluşmaktadır.
Bu kurgu içerisinde dağıtım sektörünün stratejik yönü kısıtlıdır.
Yabancı yatırımcı da bu sebeple önceki ihalelerde fizibilite sınırlarını
aşmamış, dağıtım sektörünü salt bir yatırım alanı şeklinde değerlendirmiştir.
Nitekim
BAŞKENTGAZ’ın 14/03/2008 tarihli birinci ihalesinde 40 yerli/yabancı şirket
şartname almış; ancak bu 40 şirketin içerisinde yer alan Gas De France, Merrill
Lynch, HSBC, JP Morgan Chase Bank, Eni, ENBW, Gazprom gibi yabancı şirketlerden
hiç birisi teklif dahi vermemiştir. Teklif veren 8 firma ise; Güriş, Akfen
Holding, Zorlu Petrogaz, Çalık Enerji, Gaznaturel-Nurol, Limak, Elektromed ve
Global Yatırım Energaz olmuştur. 06/08/2010 tarihli ikinci ihale öncesinde de
özellikle Gazprom’un ve diğer enerji devlerinin ilgisi basına yansımış olsa da
ihaleye 7 adet yerli firma katılmıştır. 16/04/2012 tarihli üçüncü ihalede de
yine yabancı yatırımcı yer almazken, Aygaz-Fernas ortaklığı, Afken, STFA,
Kolin-Cengiz-Limak ortaklığı teklif veren şirketler arasında olmuştur.
25/01/2013 tarihli dördüncü ihalede de ne Gazprom ne de diğer yabancı şirketler
yer almamış ve Eksim-GENPA Telekomünikasyon-MKS Marmara Entegre Kimya, Fernas
İnşaat, Torunlar Gıda, Türkerler İnşaat-Gama Holding, Zorlu Holding ile Akfen-STFA’nın
katıldığı ihaleyi 1 milyar 162 milyon dolar (2 milyar 45 milyon TL, o gün kur
oranı) ile en yüksek teklifi veren Torunlar Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ ihaleyi kazanmış
ve şirketi devralmıştır.
Pek
tabi, bir yatırımcı olarak Rusya
Federasyonu’nun şirketleri de diğer yabancı ülke yatırımcıları da olası bir İGDAŞ
ihalesiyle “finansal bir yatırım” çerçevesinde ilgilenecektir. Peki,
özellikle Rusya’nın “finansal yatırım” dışında “stratejik bir ilgisi” de oluşabilir mi? Her ne kadar bu ilgi yukarıda
sıralanan sebeplerle bugüne kadar somut hale gelmemiş olsa da, bu soruya son dönemdeki gelişmeler
dolayısıyla vereceğim cevap “Evet” olacaktır.
İGDAŞ
özelinden ziyade gelişen şartların böyle bir ilgiyi doğurabileceğini
düşünmekteyim. Burada en önemli riskin ise yukarıda detaylı şekilde anlatılan dağıtım kurgusunun devam ettirilememesi
ile oluşabileceğini değerlendiriyorum. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde sadece
İGDAŞ özelleştirmesi bağlamında değil, diğer dağıtım şirketlerinin devralınması
bağlamında da stratejik bir ilginin oluşabileceğini değerlendiriyorum.
Yukarıda bahsedilen dağıtım sektörü kurgusunun
devamı için ithalatta kaynak çeşitliliği, toptan satışta rekabet, düzenleyici
otoritenin etkin izleme ve denetimi gerekmektedir.
Öte
yandan doğalgazın yaklaşık %60’ını ithal ettiğimiz Rusya Federasyonu, toptan
satış segmentinde de bir çok şirkette pay sahibi olmaya başlamış ve isim
hakkının bize verildiğini anladığım, ancak önerilen güzergah dolayısıyla “Tanjant Akımı” olarak adlandırdığım
uluslararası boru hattı projeleriyle, iletimde de söz sahibi olma adımlarını atmıştır.
Bu yöndeki gelişmelerin ülkemiz adına olumlu sonuçlanacak pazarlıklar ile
değişmesini diliyorum.
İthalatta
kaynak çeşitliliğinin sağlanamadığı, toptan satışta rekabetin oluşmadığı,
düzenleyici otoritenin etkin izleme ve denetimi gerçekleştiremediği durumlarda,
doğal gaz dağıtım sektörü vasıtasıyla, gaz fiyatlarının manüpüle edilmesi
mümkün hale gelebilmektedir.
Ancak, İGDAŞ’ın özelleştirilmemesi gerektiği
yönündeki görüşlerin, stratejik yönlü argümanlarla desteklenirken, konunun
iktisadi yönünün kapatılmamasına özen gösterilmelidir.
Son
olarak merak edilen bir husus da olası
bir özelleştirme durumunda İGDAŞ’ın bedelinin ne olacağı sorusudur?
BAŞKENTGAZ
için oluşan nihai fiyatta, o dönemin finansal durumu ve risk algısı, başarısız
sonuçlanan 3 ihalenin etkisi, şirketin Türkiye’nin Başkentinde faliyet
göstermesi dolayısıyla yaşadığı operasyonel zorluklar, özellikle ön ödemeli
sayaç problemi ve benzeri bir takım teknik problemlerin etkisinin olduğu
unutulmamalıdır.
Özelleştirme
öncesi basında göreceğimiz uzman(!) yorumlarının, BAŞKENTGAZ’ın 1,4 milyon
abonesi için dağıttığı gaz miktarı 3,5 milyar metreküptü, İGDAŞ’ın 5,5 milyon
abonesi için dağıttığı gaz miktarı 5,5 milyar metreküp; BAŞKENTGAZ’a 1,162
milyar dolar verildi o halde İGDAŞ’a X milyar dolar verilir şeklinde yüzeysel
olmaktan öteye gitmeyeceği beklenirken, ileride okuyacağınız bu yorumların
yüzünüzde bir gülümseme yaratmasını umut ederim.
*
Teşekkürler: Enerji hukuku alanında yaptığı değerli
çalışmalardan ve tecrübesinden her zaman istifade etme şansı bulduğum Sayın
Elif Burcu Günaydın’a, bu yazı hazırlanırken, Kanun’un Geçici 3’üncü maddesinin
yorumlanması hususunda gösterdiği destek için teşekkürlerimi sunarım.
İGDAŞ’ın bölgelere ayrılarak özelleştirilmesi
konusunu gündeme getiren Sayın Aysun Gündüz’e teşekkürlerimi sunarım.
** Kaynaklar:
İGDAŞ faaliyet raporları (tüm grafikler), İGDAŞ mali tabloları, İGDAŞ, EPDK,
BOTAŞ ve ÖİB internet sayfaları.
Değerli okuyuculardan gelen sorular üzerine açıklama :
ReplyDeleteSistem kullanım bedeli nasıl hesaplanıyor:
Sistem kullanım bedeli, şirketin tarifeye esas varlık tabanının itfa edilmemiş tutarının RMGO ile çarpılması sonucu elde edilen getiri + net varlık tabanının 22 de 1'i oranında itfa tutarı (amortisman diyebiliriz) + opex bileşenlerinden oluşuyor.
Değerli okuyuculardan gelen sorular üzerine açıklama :
ReplyDeleteGazın en ucuz kaynaktan temin edilmesi nasıl kontrol ediliyor?:
Halihazırda BOTAŞ fiyatları sistemde belirleyici fiyat olsa da ileri tarihlerde (BOTAŞ'ın pazar payının daha fazla düşmesi durumunda) ilave bir takım uygulamalar gerekli olacak.
Bu noktada dağıtım şirketlerinin gaz alımlarına yönelik usul ve esaslar önem arz ediyor.
Değerli okuyuculardan gelen sorular üzerine açıklama :
ReplyDeleteİtfa süresi elektrikte 10 yıl iken doğal gaz için neden 22 yıl tespit edilmiş acaba, çok uzun değil mi?:
Elektrikte 10 yıl belirlenmesi elektrik dağıtım ihalelerinin cazip hale getirilmesi için yapılmış bir uygulama. Teorik açıdan bakarsak 22 yıl bile uzun bir süre değil. Yurt dışı örneklerinde genellikle hattın ekonomik ömrü (30-40 yıl) dikkate alınıyor. Aslında eğer RMGO oranlarınız iyiyse yatırımcı da uzun süreleri istemeli. Ülkemiz RMGO oranları da hem elektrik de hem de doğal gaz da çok iyi oranlarda. İtfa süresinin kısa alınması (elektrik örneğini düşünürsek) yatırımcının elinde 10 yılda itfasını tamamlamış bir şebeke ve sadece bakım onarım gibi yatırımlardan dolayı çok küçük bir varlık tabanı bırakacak. Ancak burada yatırımcının "eldeki kuş daldaki kuştan iyidir" düşüncesiyle kısa süreli bir itfa talep ettiğini görüyoruz. Özetle yatırımcı bu yönde düşünmüş ve getiriyi hızlı almak istemiş ancak uzun sürede kendisine daha çok getiri sağlayabilecek alternatiften vazgeçmiştir.
Ağustos 2016 tarihli bir haber: Çatalca, Hadımköy, Muratbey bölgelerinde faaliyet gösteren Aksa Trakya Doğalgaz A.Ş’ye ait 2004 tarihli dağıtım lisansı, satın alma yoluyla İGDAŞ’a devredildi.
ReplyDeleteKonuya ilişkin karar, 2 Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı.
Dear Mr Yardimci
ReplyDeleteIs there any english translation of your article on IGDAS privatization process?
Thanks for your help
Dear Arik,
DeleteUnfortunately only Turkish version is available.
Thanks for your interest.