July 27, 2015

July 28, 2015


Petrolün Tarihçesi: ABD Petrol Endüstrisinin Doğum Yerinden Gezi Notlarım
(History of oil: my trip notes from the birthplace of the USA oil industry)

28 Temmuz 2015

Petrol ve doğalgaz mühendisi olarak uzun zamandır görmek istediğim yerlerden birine, sonunda ailece gitmeye karar verdik. 1859 yılında delinmiş olan Drake kuyusu, Türkiye’ye dönmeden önce görmek istediğim önemli bir yerdi. Üstelik yaşadığım yere sadece üç saat uzaklıktaydı. 10 yıldır petrol sahalarından uzak olan ancak ham petrolün kokusunu hiç unutmayan benim için oldukça keyifli bir gezi oldu. Bana eşlik etmek için geziye katılan eşim ve çocuklarımın da sıkıldıklarını söyleyemem. Zaten Amerikalılar bu tür konuların pazarlanması ve sunumunda çok başarılıdırlar. Bir müze haline getirilmiş kuyu alanına giriş ücretli, ancak çok pahalı değil. Yetişkinler 10 dolar, üç yaş üzeri çocuklar ise 5 dolar ödemek durumunda. Gitmeyi düşünenler için müzenin tam adresi: 202 Museum Ln Titusville, PA 16354. Aşağıdaki detaylı haritada yerini görmek mümkün. Müze, Titusville şehrine yakın, ormanlık bir alanın içinde, GPS’in çekmediği bir yerde bulunuyor. İmkan bulanların uğramasını öneririm. Gidemeyecekler için ise aşağıdaki gezi notlarımın faydalı olmasını dilerim. Bu yazıda ülkemiz petrol sektöründe çalışan emektarlardan bazı isimleri de bulacaksınız. Umarım onlarla ilgili kısa anlatımlar petrol endüstrisinin gözünüzde canlanmasına yardımcı olur.




Drake petrol kuyusu, google haritasında “modern petrol endüstrisinin doğum yeri” olarak işaretlenmiş. Bazı kaynaklara göre, Dünya’nın ilk petrol kuyusu olarak kabul ediliyor. Öte yandan bu konuda çeşitli görüş ayrılıkları var. Azerbaycanlı kardeşlerimize göre, Dünya’nın ilk petrol kuyusu Drake’den yaklaşık 10 yıl önce Bakü’de delinmiş. Azerbaycan açısından bir pazarlama sorunu olduğunu düşünüyorum. ABD’ye gelmeden çok kısa bir zaman önce, 2013 yılının Kasım ayında, bir etkinlikte konuşma yapmak üzere Azerbaycan’a davet edilmiş ve orada da bu konu ile ilgili bazı şikayetleri dinlemiştim. Biraz da bu sebeple, Hazar’ın kıyısında bir petrol müzesi planlandığını hatırlıyorum. Umarım en kısa sürede tamamlanır. Yine bazı kaynaklara göre, Azerbaycan’ın ardından öncelikle Polonya’da sonrasında da Amerikanın başka bölgelerinde çeşitli kuyulardan petrol üretimi sağlanmış. Hatta Dünya’nın ilk rafinerisinin Drake kuyusundan 2-3 yıl önce Romanya’da kurulduğu iddia edilir. Aslında Amerikalılar bu kuyuları kabul ediyor. Zaten ham petrolün kullanımının binlerce yıl eskiye dayandığı bilinen bir gerçek. Ancak 1859 yılında delinen Drake kuyusu, petrol endüstrisinde bir dönüm noktası olarak görülüyor. Drake kuyusunun hemen ardından çevresinde çok sayıda petrol kuyusunun delinmesi petrol endüstrisine önemli bir ivme kazandırmış. Yine o kaynaklara göre, Drake kuyusu, petrol çıkarma amaçlı delinmiş ilk kuyu. Özellikle Amerikanın diğer bölgelerindeki daha eski kuyuların başka amaçlarla (genellikle su veya tuz aramak için) delindiği ve yan üretim olarak petrol de üretildiği düşünülüyor. Bu çerçevede oluşan algımla, yazının başlığında “ABD petrol endüstrisinin doğum yeri” yazmayı uygun buldum.

Yeri gelmişken, meraklıları için petrolün tarihçesiyle ilgili bazı kitaplardan bahsederek başlayalım. Daniel Yergin’in “Prize” isimli kitabının ingilizce baskısı (Türkçe çevirisi konusunda eleştirilerimi kitabın yazarına da ilettim, ümit ederim yeni kitapta bu husus ile ilgili iyileşme sağlanmıştır), Hikmet Uluğbay’ın “İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e Petropolitik” isimli kitabı ve Prof. Dr. Volkan Ş. Ediger’in “Osmanlı'da Neft ve Petrol” isimli kitabı petrolün tarihçesini merak edenlerin kütüphanelerinde yer alması gereken ilk üç kitap. Petrol hakkında yanlış bilinen birçok konuyla ilgili doğruları öğrenme fırsatı için ise 2011 yılında ODTÜ Geliştirme Vakfı tarafından yayımlanan “Petrol ve Doğal Gaz” kitabını öneririm. Prize kitabının Türkçe çevirisinin eleştirildiği bu yazımda bazı ingilizce terimleri göreceksiniz. Burada bilime ışık tutacak bir kitap yazmıyoruz efendim, sadece bir gezi notu… Bakın emoji bile kullandım J O yüzden ingilizce terimler ve yazım hataları için affınıza sığınırım.

Gelelim Drake müzesine. Otoparka arabanızı parkettikten sonra, bir zamanlar petrolün taşındığı meşhur “Oil Creek” üzerindeki tahta köprüden müze alanına doğru ilerliyorsunuz. Aşağıdaki fotoğrafta yer alan taş binanın sağında kapalı müze alanı, solunda ise ilk kuyunun yer aldığı açık müze alanı yer alıyor. 


Kapalı müzenin girişinde 15 dakikalık bir film izliyorsunuz. Petrolün tarihçesinin kısa bir şekilde anlatıldığı ancak hayatımızın her alanında yer edinen petrol ürünlerinin (futbol topu, kıyafetler, makyaj malzemeleri vb.), çok etkili görsellerle sergilendiği belgesel çalışması oldukça ilginç. Müzeyi gezmeye başlayınca ise gözüme çarpan ilk şey aşağıdaki karikatür oluyor. 20 Nisan 1861 yılında çizilmiş karikatürde petrol kuyularını kutlayan balinaları görüyoruz.


Balinaların petrol ile nasıl bir ilişkisi olabilir diye düşünebilirsiniz. İlginçtir, petrol öncesi yıllarda aydınlatma amaçlı olarak balina yağı kullanılıyordu. 19 uncu yy. mizah anlayışı hiç fena değil, aradan 150 yıl sonra bile yüzünüzde gülümseme yaratabiliyor olması güzel. 19 uncu yüzyıldan kalma yağ lambaları ise karikatürün hemen yanında sergileniyor.


Pek tabi bu yağ lambaları balinalar için büyük bir sorun olmuş. Balina sayısındaki azalış ve buna bağlı olarak daha zorlu avlanma yolları, insanlar içinde önemli bir sorun haline gelmiş. 1830’larda 1 galon balina yağının fiyatı 2 dolar seviyesine ulaşmış. Aşağıdaki bilgiye göre, bu tutarın bugünkü karşılığı 80 dolar/galon. Yani oldukça pahalı. Bugün ABD’de arabamın deposunu 2,89 dolar/galon fiyat ile doldurduğumu belirtmem de fayda var. Türkiye’de aynı tür benzinin fiyatı ise 4,77 TL/litre yani yaklaşık 7 dolar/galon. “Çiçekler ilgi ile, çocuklar sevgi ile, ülkeler vergi ile büyürler” tekerlemesini söyleyelim, gezi yazısında canımızı sıkmayalım.  


Müzede balina yağının nasıl koktuğunu merak edenler için bir de şişe bırakılmış. Şişenin dibinde sarı renkli balina yağını görüyorsunuz. Petrolden farklı, ağır bir kokusu var.


Balinalar için Edwin L. Drake önemli bir kahraman olsa gerek. 1859 yılından itibaren balinalar rahat bir nefes almış ancak petrol savaşları dolayısıyla insanların çilesi başlamış diyebiliriz. Müzeyi bu ironi ile geziyorsunuz.

Drake’in kuyusu müzenin açık alanında yer alıyor. Birazdan oraya çıkacağız. Kapalı alanda, balina meselesinden hemen sonra ise, petrol endüstrisine yönelik çok güzel görseller ve önemli bilgiler yer alıyor. Örneğin, aşağıda farklı yıllarda kullanılan sondaj kulesi örneklerini görebilirsiniz.



Petrolün oluşumu konusunda da çeşitli görüş ayrılıkları vardır. Müzede bu konu, genel kabul görmüş teoriye dayanılarak açıklanmış. Aşağıdaki fotoğrafta bu açıklamayı bulabilirsiniz. Bu arada, kızım Işıl Mavi’de bu teori çerçevesinde katmanların üzerine basınç uygulayarak mikroskopik organizmalardan petrol yapmaya çalıştı. Böylece teoriyi de size kısaca anlatmış oldum.



Biraz ileride petrol jeolojisi ile ilgili bazı bilgiler göze çarpıyor. Burada karşılaşınca Petroleum Geology (GEOE 410) dersi aklıma geldi. Aşağıdaki bilgileri 15 sene önce ODTÜ’de Volkan Ediger hocamızdan o kadar güzel dinlemiş olmalıyız ki halen hatırlıyoruz… Bir de sahada kuyunun resmi çekilirken, yani loglar alınırken, nasıl heyecanla beklediğimizi düşündüm. Log çizgileri yavaş yavaş çıkarken ilk baktığımız şey uygun porosity, yani gözeneklilik olup olmadığıydı. Gözeneklilik uygun değilse kötü haber. O gün şirkette suratlar düşerdi. PI hesaplamalarının heyecanlı sonucu ise permeability idi. Yani geçirgenlik. Özetle, formasyon hem gözenekli olmalı hem de geçirgen. İşte öyle bir formasyonda yeterli basınç ve sıcaklık ile petrol oluşabilmiş ve üstünde de bir kapan ile sıkışmış ise şirkette kutlamalar başlayabilir. Değilse milyonlarca lira yatırım boşa gitti demektir. Şimdilik bu kadar teknik detay yeterli. Bir yazıyla petrol jeolojisinin bütün detaylarını anlatamayız. Zaten etrafınızda bu konunun çok uzmanı vardır(!) Petrol konusundaki uzman görüşleri ülkemizde spor, siyaset ve ekonomiden hemen sonra gelir. Bu konuda şehir efsaneleri çok sevilir.



Yukarıda bahsetmiştim. Petrol kullanımı Drake’den çok önceki yıllara uzanıyor. Pompei sokaklarına hatta Mısır mumyalarına…


Petrolden ilk ciddi kazancı elde eden, Brewer Watson isminde bir şirket. Petrolün, ilaç dışında da kullanım alanlarının olduğu, Drake kuyusundan çok önce biliniyordu. Bu şirket, çeşitli kullanım yollarıyla zaten ciddi para kazanıyormuş. Drake kuyusunun tahtalarını da sağlayan keresteci Waston, o bölgede 2000 kadar kuyu delerek ilk petrol milyoneri olmuş. Aşağıda kendisinin fotoğrafını da görebilirsiniz. Benim ilk aklıma gelen isim John D. Rockefeller olurdu. O ilerleyen yıllarda karşımıza çıkacak.


Bu fotoğrafta da Pitsburg’dan bir reklamı görüyorsunuz. Her derde deva “petrol” ya da “kaya yağı”. Tabi bu arada yanıcıdır. 


Petrolün, bir zamanlar parfüm şişesine benzer kaplarla satıldığını bir düşünsenize. İşte size o şişelerden birinin fotoğrafı.


Bu müzede beğendiğim şeylerden bir tanesi de bazı görsel materyallere dokunabilme imkanı. Yeraltından çeşitli örnekleri kutulara koymuşlar ve incelemenize izin vermişler. Ellemek yassak kardeşim diyen biri çıkmadı. Aşağıdaki fotoğrafta son yılların meşhur Marsellus Şeyl örneğini görebilirsiniz.


Petrol sondajı, Dünya’nın en meşakkatli işlerinden bir tanesi. Eski bir rezervuar mühendisi olarak sondaj mühendislerinin yaptığı işe hayran olduğumu itiraf ediyorum. Aman bu aramızda kalsın, Umur Bey duymasın. Petrol mühendisleri genel olarak rezervuar, sondaj ve üretim alanlarının birinde uzmanlaşırlar. Her biri çok daha detaylı alt uzmanlık alanlarını da barındırır. Örneğin çamur mühendisi sondaj sırasında kullanılan çamurdan sorumludur. Çamur deyip geçmeyin, sondaj için önemi büyüktür. Bugün on binlerce metreye kadar sondaj yapabiliyorsak çamur teknolojisi sayesindedir. Ülkemizde Dr. Hakkı Gücüyener hocamız bu konuda çok kişiyi yetiştirmiştir ve hala da yetiştirmeye devam ediyor. Rezervuar mühendisliği demişken de Prof. Dr. Turgay Ertekin hocamızdan bahsetmeden geçmeyelim. Biz, Turgay hocanın yazdığı rezervuar kitaplarını okuyarak mezun olduk. O zamanlar bütün petrol sektörünün aynı kitapları takip ettiğini bilmezdim. Ülkemiz için büyük bir gurur kaynağı. Müzenin çok yakınlarında bir üniversitede rezervuar mühendislerini yetiştirmeye devam ediyor. Müze demişken nerede kalmıştık?

Tabi Drake’in kuyusu on binlerce metre derinliğe kadar delinmemiş. Sadece 21 metre derinlikteymiş. Yine de o günün teknolojisiyle kolay olmadığı kesin. Drake’in icat ettiği “drive pipe”ın faydası aşağıdaki karşılaştırmayla anlatılıyor.


Sondaj sırasında kuyuda istenmeyen bir şekilde kalan herhangi bir şeyi çıkartabilmek için “fishing tool” kullanılır. Balık avlamak gibi bir şey sonuçta. Bugün bu işlem çok gelişmiş teçhizatlarla yapılırken, petrol endüstrisinin ilk yıllarında cımbıza benzeyen aletler kullanılıyormuş. Aşağıda yer alan ilk fotoğrafın en sağındaki kocaman cımbız 1860’lardan kalma. İkinci fotoğrafta sondaj matkaplarını, üçüncü fotoğrafta ise tipik bir sondaj kulesi parçalarını görebilirsiniz. 

 


Bu alet ve edevatlara bakınca da Mehmet Oral Şef aklıma geldi. Mehmet Şef, Diyarbakır’ın sanayi sitesinde “packer” aletine şekil verebilen yaşayan bir efsanedir. Kitaplardan hiçbir şey öğrenmemiş, herşeyi yaşayarak sondaj sahasında tecrübe etmiş. Sondaj işçiliğinden sondaj şefliğine ilerlerken de yine Diyarbakır sahalarından arkadaşım olan Tekin gibi sondaj işçilerini yetiştiriyordu. Mehmet Şef’in sondaj kulesini tek başına inşa edebileceğinden eminim. Biraz daha imkan verilebilse kimbilir daha neler yapabilir. Ülkemizde o kadar çok potansiyel var ki anlatmakla bitmez. Tekin, ilkokuldan sonra okuyamamış ancak gördüğüm en çalışkan işçilerdendi. Amerika’da çalışsa yılda 100.000 dolar kazanır. 2005 yılının ortasında bir kuyu tamamlama işleminde tanışmıştık. 40 saat hiç uyumadan geçirebilir misiniz? Petrol sahasında bazen geçirmek zorundasınızdır. Sıkı bir kuyuya asit basıyorduk. Brek brek Ankara cevap ver. Basıncı arttıralım mı? Hayır fracture olmasın, devam. Tekin’le sohbet ederek geçirdik o saatleri. Mehmet Şef ile Tekin kardeşim buraya gelse ne kadar severler diye düşündüm müzeyi gezerken, umarım bir gün beraber de geliriz.

Tekrar müzeye dönelim. Sondaj bölümünde 20 nci yy. gelişmeleri ve özellikle yatay sondaj da çok güzel görseller ve bir video ile anlatılıyor. Sunumlarda kullanabilmek için hepsini kayıt ederek devam ediyorum. Kendisini dikkatle izleyen çırağını, en kritik yere gelmişken arabaya yollayıp, tornavida isteyen bir usta vardı eski mahallemizde. Çıkartıp tornavida verince bana kötü kötü baktığını hatırlarım. Usta gibi yapmış olmayayım. Sadece görselleri ve videoyu anlatmak çok kolay değil. Bu arada, bu özel konunun o kadar ustası varken öyle bir sıfatı da kendime uygun görmediğimi belirteyim.

İlk kuyuyu delen Drake, Seneca Petrol şirketi için çalışmış. 1857 yılında bölgede yeryüzüne sızmış petrolün farkedilmesinden sonra Seneca şirketi orada ilk kuyuyu delmeye karar veriyor. Drake hayatı boyunca önemli bir maddi varlık elde edememiş. Hatta 1873 yılında devletin kendisine bağladığı yıllık 1500 dolar ile geçinmek durumunda kalmış. 1880 yılında da ölmüş. Hayat hikayesinden bazı kesitleri aşağıda bulabilirsiniz.



Peki Drake şanslı mıydı? İlk kuyuda oldukça şanslıymış. Müzede çalışan bir görevliyle bu konuda sohbet ettik. Drake, 1859 yılında tamamladığı bu ilk kuyunun 21 inci metresinde çok ince bir petrol katmanına denk gelmiş. Aslında o katmanın çok daha altlarında üç farklı petrol formasyonu daha varmış. Bugünkü teknolojide artık o sahanın en ince detayına kadar biliniyor. Ancak 21 metredeki o ince petrol katmanına denk gelmemiş olsaydı, Drake’in o yıllarda daha derinlere gidip petrol bulması çok ama çok zor gözüküyor. Üstüne üstlük ekipmanları korumak için kurduğu tahta yapı da sondaj devam ederken yanmış. Yerine yenisini yapmak o dönemde pek de kolay olmasa gerek. Özetle, zaten zar zor ilerleyen sondaj için o ince petrol katmanı büyük bir şans. Tabi içinde çok fazla miktarda petrol barındırmıyormuş. Günde 20 varil petrol üretmiş. 2 yıl sonra, 1861 yılına gelindiğinde, petrol üretiminin azalması nedeniyle üretime ara verilmiş, ilerleyen yıllarda da kuyu kapatılmış. Ne, yoksa çimento basıp kuyu mu kapatmışlar! Neyse bu konuya girmeyelim.    

Petrol sektöründe şans faktörü çok önemlidir. Genellikle, arama kuyularında 1/8 oranında, üretim kuyularında ise 1/2 – 1/3 oranında petrol bulabilirsiniz derler. Tabi bu şansı etkileyen çok faktör var ve oranlar yıllar ve bölgeler itibariyle değişiyor. Yıllar itibariyle değişimin en önemli sebeplerinden bir tanesi sismik teknolojisi. Artık yerin altının fotoğrafı, yerin üstünden az çok görülebiliyor. İlk yıllarda bu durum pek tabi mümkün değildi. Yüzeye sızan petroller en önemli göstergelerden bir tanesiydi. Öte yandan, ilk petrol milyoneri Watson, spiritualistmiş. Tinsel din, 1848’lerde oldukça popüler haldeymiş. Anlaşılan ilk petrol yıllarının kazananları arasında medyumlar da var. Sismik teknolojisi onları ekmeğinden etmiş olmalı. Aşağıda ilk dönem petrol arama yöntemlerini görebilirsiniz.   



Genellikle petrol mühendisleri çok renkli kişiliklerdir. Petrol sahasında bir gün kalsanız onlarca anı biriktirebilirsiniz. Tanıdığım en karizmatik sondaj mühendislerinden birisi de mesleğine aşık olan dostum Umut. Burayı yazarken facebook sayfasına baktım. Sayfasına “an itibariyle Diyarbakır hava durumunun resmini” koymuş. Saat 22:00 ve sıcaklık 31 derece. Sabah ise 41 derece görülüyor. Orada olsam şimdi ne eğlenirdik diye düşünüyorum. Bot, baret ve tulumla, o sıcakta ne eğlencesi demeyin. Genç jeoloji mühendisi ilk kez sahaya geldiğinde çamur tankına balık atılır. Şefim sanırım yanlış yeri deliyoruz, çamur tankı balık doldu. Jeoloji mühendisi telefona sarılırsa eğlence bitmez. Brek brek merkez, acele cevap acil durum. Petrol sahasının hikayeleri de bitmez. Şu an sıcak sahalarda çalışanlara selam gönderip klimalı müzede gezmeye devam edelim.

Drake’in kuyusundan 2 yıl sonra, Empire isimli bir kuyu, tam 243 metreye delinmiş ve günde 3000 varil petrol üretmeye başlamış. Tabi bu durum petrol fiyatlarını oldukça aşağı çekmiş. Galonu 10 cent! O zamanlar fiyatlara müdahale edecek OPEC’de yok. Gerçi OPEC’in bu zamanlarda da pek bir etkisi kalmadı. 


Artık meşhur Drake kuyusunu görme zamanı geldi. Bunun için müzenin açık alanına çıkıyoruz. Önünde aile fotoğrafı verdiğimiz aşağıdaki yapı, 1859 yılında delinen Drake kuyusunun üzerine inşa edilmiş tahta yapı.


Yukarıda değinmiştim, teçhizatları koruyan ilk tahta yapı sondaj sırasında yanmıştı. O ilk yapının şekli bilinmiyor ancak ikinci yapıdan çok farklı olmadığı düşünülüyor. İkinci yapı ile ilgili bir fotoğraf var. Aşağıda o fotoğrafı görebilirsiniz. Sağdaki sakallı kişi meşhur Drake. Tabi ilerleyen yıllarda bu yapı da tahtaları sökülerek, ortadan kalkmış. Yıllar sonra, 1945 yılında, aşağıdaki fotoğraf doğrultusunda reprodüksiyonu yapılarak aile fotoğraflarının arkasında yerini almaya başlamış. Fotoğrafı çeken John A. Mather petrol sahası fotoğrafçısı olarak ün salmış. Doğum fotoğrafçısı, düğün fotoğrafçısını duymuşsunuzdur. Eminim bu uzmanlık alanıyla ilk kez karşılaştınız. Ben de sizin gibi şaşırdım.    


Drake kuyu alanının detaylı tarihçesini aşağıda bulabilirsiniz. Fotoğraf kalitesi için üzgünüm. John A. Mather olsa daha güzel çekerdi kesin.


Yapının içine girmeden önce, oğlum Kemal Ensar ile birlikte, Drake kuyusunun bir reprodüksiyonunu da yaptık. Aşağıda görebilirsiniz. Tarihe geçecek bir çalışma olduğunu iddia etmiyoruz. Zaten taşları bozmadan 10 saniye kadar dayanabildi.


Drake kuyusunun derinliği 21 metre. Yani aşağıda yer alan fotoğrafın solunda yer alan kule maketinden karşıdaki tahta yapıya kadar olan uzunluk.


Yapının içine girince ham petrolün kokusu burnunuza geliyor. Sülfür oranı yüksek ise çürük yumurta kokusu iyice keskinleşir. O yüzden bazı sahalara pek gitmek istemezsiniz. 150 yıl önce kapatılmış bir kuyuda ham petrol kokusu nasıl olur diye düşünürken aşağıdaki buhar motorlu üretim pompasını görüyorum. Tabelada ise Dünya’nın ilk petrol kuyusu yazıyor. Ancak bu konuyu yukarıda konuşmuştuk. Şimdi tekrar polemiğe girmeyelim.


Müzenin çalışanına sorduğum ilk soru ham petrol kokusu. Cevap beni şaşırtmıyor. Söylemiştim ya, Amerikalılar sunum ve pazarlama konusunda çok başarılıdırlar. Görsel amaçlı olarak buhar makinesini çalıştırıyorlarmış. Aslında sadece suyu devir daim ediyorlar. Esans olarak da aşağıda gördüğünüz pet şişedeki ham petrolden katıyorlarmış. Müze çalışanı ile uzun uzun sohbet ettik. Kendini işine adayan insanlara hayranımdır. Çok uzun yıllardır orada çalışıyor ve her detaya fazlasıyla hakim. Yukarıda bahsettiğim 3 katman meselesini de ondan öğrendim.


Ve işte aşağıdaki fotoğrafta ilk kuyu başını görebilirsiniz. Müze çalışanı bizim için suyu da devir daim etti. Buhar motoru çocukların ilgisini üç dakika kadar çekmeyi başardı. İki afacanın aynı anda sustuğu ender anlardan biri için teşekkürler. Şaka bir yana pek tabi çocuk sesi, buhar motorunun sesinden çok daha keyiflidir. Bu arada yeri gelmişken, petrol sahaları gürültülüdür. Hem de çok gürültülüdür. Büyük makineler, gürültü, koku, kir. Bir mühendis başka ne ister?


Drake kuyusu ile ilgili fotoğraflar bu kadar. Şimdi tekrar kapalı müze alanına gidip, kaldığımız yerden devam edelim.

Şu meşhur kuyu çatlatma işlemleri ya da benzeri ikincil üretim yöntemleri aslında çok yeni denenen şeyler değil. Aslında petrol endüstrisinin ilk yıllarından itibaren denenmeye başlanmış. Teknolojinin gelişmesi ve uygulamaların yaygınlaşması zaman almış. Meraklıları için onunla ilgili bir not aşağıda.


Petrolün taşınması pek de kolay değil. Neyseki daha önce balık, sabun, şarap ve balina yağı taşımacılığında kullanılan variller varmış. 1 varil 42 galon taşıyabiliyor. O zamanlar, kuyu ile rafineri arasında kayıplarla 40 galona düşüyormuş. Varilleri gemilerle taşımak büyük sorun. Gemiye sızıntı olmasının yanısıra varillerin şekli nedeniyle alan da verimli kullanılmıyor. İkinci fotoğrafla küçük bir deney yapalım. Sağ tarafa yuvarlak varilleri sol tarafa kare kapları yerleştirelim. Tabi kare olanlar alanı daha verimli kullanmamızı sağlıyor. Meşhur petrol devi Standard Oil, gemi taşımacılığı için bu kapları kullanmış. Emek olmadan ekmek olmaz derler. Tabi dev bir petrol şirketi olmak da kolay olmamıştır. Yeni bir şeyler bulmak, fark yaratabilmek önemli.



Sırada petrolün işlenmesi var. Bir fotoğraf ile bu konu nasıl anlatılır diye sorulursa herhalde aşağıdakini gösteririm. Hangi sıcaklıkta nasıl bir petrol ürününün elde edildiği ve o ürünün nerede kullanıldığını anlatan bu köşede, ürün örneklerini de şişeler içinde görebiliyorsunuz.


Yukarıda bahsetmiştik. Dünya’nın ilk petrol rafinerisinin Romanya’da kurulduğu iddia edilir. Pek tabi bu konuda da çeşitli görüş ayrılıkları mevcut. Amerika’da bu işe ilk girişen kişinin de Rockefeller olduğunu düşünürdüm. Meğer ondan çok daha önceleri Kier’in rafinerisi varmış. Aşağıda o konuda bir bilgiyi ve rafinerisinin şeklini görebilirsiniz. 


Son yıllarda ülkemiz enerji sektöründeki tatlı heyecanlardan bir tanesi enerji borsasının oluşumu. Bu konuda hızla yol alacağımıza inanıyorum. Sanırım yakında enerji piyasamız hakkında konuşurken aşağıdaki terimleri daha sık duyacağız. Bu arada ABD’nin ilk organize petrol borsası, Titusville Oil Exchange adıyla, 1871 yılında kurulmuş. Onunla ilgili bir bilgi de ikinci resimde yer alıyor.



Ben müzeyi ziyaret ettiğimde petrolün varil fiyatı 59,69 dolarmış. Aşağıdaki fotoğrafın ortasındaki kişi ise 19 uncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren petrol piyasalarına damgasını vuran Standard Oil’in sahibi Rockefeller.


Müzede Rockefeller ve Standard Oil’e özel bir köşe de ayrılmış. ABD’de Sherman anti tekel yasası 1890 yılında Kongre tarafından kabul ediliyor. Öte yandan Standard Oil, monopol yapıda dev bir şirket olarak, faaliyetlerine devam ediyor. 1900 yılına gelindiğinde, Ida Tarbell isimli bir gazeteci bu konuyu araştırmaya başlıyor. 1904 yılında ise Standard Oil’in anti tekel yasasına aykırı davrandığı yönünde, çeşitli belgelere dayalı, araştırma yazıları yayımlayarak, kamuoyundaki ilk ateşi fitilleyen kişi oluyor. Ida’nın hayat hikayesi oldukça ilginç. 1860 yılında kendisi henüz 3 yaşındayken ailesi Titusville’e yerleşmiş. Drake kuyusunun delindiği şehir olan Titusville, Drake kuyusundan sonra bir anda petrol şehrine dönüyor. Ida’nın babası petrol tanklarının tahtalarını sağlayan küçük bir işletmeye sahip. Ancak Standard Oil’in devasa yapısı, 1872 yılından itibaren bir şekilde babasının ve babasına benzer bir çok küçük işletmecinin işlerini olumsuz etkilemeye başlamış. 43 yaşına gelen Ida, aradan geçen yıllar sonrasında adeta Rockefeller ve Standard Oil’den öcünü alıyor. Aşağıdaki fotoğrafın sağında Rockefeller’ı çalışırken görüyorsunuz. Fotoğrafın solunda Rockefeller’ı gözetleyen kişi ise Ida. Ida, Amerikan tarihinin en büyük “muckraker”larından birisi olarak kabul ediliyor. Kelime anlamı “skandal haberi yapan kişi” ya da “haksızlığı arayıp meydana çıkaran kişi”. Sizce de bizim şu “doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözümüzü gözden geçirme vaktimiz gelmedi mi?


1911 yılında görülen davada, ABD Yüksek Mahkemesi, Standard Oil şirketinin monopol oluşturduğu gerekçesiyle küçük şirketlere bölünmesine karar veriyor. BP Amoco, Marathon, Exon Mobil, Conoco Philips, Chevron gibi şirketlerin kökleri hep Rockefeller’ın Standard Oil şirketinden gelir. Bu şirketlerin yapısındaki değişiklik aşağıdaki resimde çok güzel açıklanmış.


Geldik petrol istasyonlarına. İşte ilk pompaların şekli.



İstasyonlar hiç promosyonsuz olur mu? Ülkemizde çeşitli nedenlerle sınırlandırılan promosyonlar, tarih boyunca tüketicileri cezbetmeye çalışmış. Bowling labutu diyip geçmeyin. 10 kere aynı yerden benzin alırsanız seti tamamlayabilirsiniz.


Yukarıda bahsetmiştik. Petrol çevremizdeki hemen hemen her üründe yerini almış durumda. Aşağıdaki tezgahın her bir sırasında yer alan kutuların içinde onlarca ürün yer alıyor. Her sırada, sadece bir tane petrol ihtiva etmeyen ürün var. Ben bulmakta zorlandım.


Müzenin kapalı alanından çıkarken son resim enerji kaynaklarıyla ilgili. Ülkemizde en çok tartışılan konulardan bir tanesidir. Bir kaynağı savunanlar diğer kaynağı savunanları en ağır ithamlarla suçlayabilir. Sadece müzedeki bu fotoğrafta değil, buradaki diğer enerji çalışmalarından anladığım kadarıyla, sanki tüm kaynakların artı ve eksilerini kabul edip rahatlamışlar.


Müzenin kapalı alanında son olarak, Dünya petrol ve doğalgaz rezervleri, üretim ve tüketim oranlarının ülkeler bazında dağılımını anlatan bir dünya haritası görseli yer alıyor. Bu konuda BP her yıl çok detaylı istatistikler yayımlar. Sektörü takip edenler için önemli bir kaynaktır. Kapalı alanda eksik olan en önemli konu sanırım Dünya petrol savaşları. Ooops bir dakika neredeydik biz? Demokrasi dediysek o kadar da değil. Müzede bu konuya değinilmemiş.

Müzenin açık alanına tekrar geçip kalan yerleri geziyoruz. Petrol mühendisliğinin alanlarından olan üretim safhası, kapalı alanda çok detaylı anlatılmamıştı. Üretim mühendisleri genellikle çok zor şartlarda, uzun süreler işbaşı yaparak çalışırlar. Mesela, eski işyerimde üretim mühendisleri sabah 5 gibi yola çıkar, dağ başındaki üretim istasyonuna doğru ilerlerdi. Ortalama bir saat süren yolun ardından iş başı yapılır, akşam 6 ya kadar da üretim sahasında durulur. Tekrar konaklama yerine dönmeleri 7’yi bulur. Bu 14 saatlik sürede de hiç mola yoktur. İşte bu yoğun tempodan dolayı 4 hafta çalışıp 4 hafta dinlenilir. Bu sisteme on-off sistemi deniliyor. En güzel tarafı çalışılmayan ayda da maaş almak olsa gerek. Genellikle, on-off sisteminde çalışılan bir ay aileden uzak geçer, tatillerde ise aile ile kavuşulur. Hugh Laurie’nin şöyle bir sözü vardır. “Evden o kadar uzak kaldım ki, kendimi şu an petrol kulesinde çalışıyor gibi hissettim.” Orjinal ifadeyle: “I feel like I'm working on an oil rig right now. I'm away from home a lot.” Gerçekten petrol sahasında çalışmamış, ama durumu çok güzel ifade etmiş.

Müzenin açık alanında eski üretim istasyonunu da görmek mümkün. 


İşte ilginç üretim pompalarından bir tanesi. Bir adet motora bağlı çok sayıda halat, çevrede bulunan kuyulardan aynı anda üretim yapıyor. Hatta kuyulardan bazıları nehrin öbür kıyısında.






Küçük bir barakanın içinde petrol taşımacılığıyla ilgili bazı görseller yer alıyor.


Ve tabi demiryolları ile taşıma. O yılların olmazsa olmazı. İstasyonun ismi Drake Well.


 Drake Well istasyonundan ayrılma vakti geldi. ABD’de müzelerden çıkarken mutlaka hediyelik eşya bölümünden çıkartırlar. Biliyorum üçüncü kez yazacağım ama Amerikalılar sunum ve pazarlama konusunda gerçekten başarılılar. Geçtiğimiz yıllarda eşimin doğum yeri olan Artvin’e gittik. Karagöl’e uğramamak olmazdı. Dünya harikası bir yer. Ancak insanların en temel ihtiyaçlarını gidermeye yönelik  tesisler düşünülmemişti. Hatıra ya da hediye alabileceğiniz bir yer de fena olmaz. Doğal güzellikleri korumamız gerekiyor. Bu konuda hem fikirim. Ancak gelen ziyaretçilere de bazı imkanları, doğayı tahrip etmeden, sunabilmek lazım. Her müze çıkışında aklıma gelir, buraya da yazmak istedim. Sunum ve pazarlama konusuna biraz daha önem versek neler başaracağız kimbilir.

Yazılarımı blog sayfama koymadan önce mutlaka bir göz daha okusun isterim. Bu yazı için meslektaşım Dr. Emre Özgür’den daha uygun kimse olamazdı. Katkıları için teşekkürler. Yazıda ülkemizin petrol sektörünün emektarlarından sadece çok azının ismi geçti. Benim hayatıma etki eden kişilerden sadece bazıları... Petrol sektörünü anlatabilmek adına bu hikayelerin ilginç olacağını düşündüm. Bu yazıda ismi geçmeyen sektörün emektarlarına da selamlar.

Son söz, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ten gelsin. 2015 yılı mezunlarına da bu sözü hatırlattıkları için teşekkürler. Meslek hayatınızda başarılar. 


Hoşçakalın.
Okan YARDIMCI
Titusville, Temmuz 2015






Ekleme (2018): Bakü'den bir kardeşimin gönderdi.



11 comments :

  1. Okan Bey,

    Genelde blog okumam, takip etmem. Ama PMO mail grubundan gelince hemen okudum ve çok memnun oldum. Çok güzel bir inceleme olmuş. Her ne kadar mesleğini icra etmeyen ama gene de mühendislik yapan İ.T.Ü. 1990 mezunu bir meslektaşınız olarak ilk fırsatta gidilecek yerler listesine ekledim. Güzel bir paylaşım olmuş. Ayaklarınıza ve emeğinize sağlık. Selamlar. Tarkan ERGEN

    ReplyDelete
    Replies
    1. Tarkan Bey, çok teşekkürler. Beğenmenize sevindim. Özellikle meslektaşlarımızın buraya uğrama fırsatı bulmalarını dilerim. Selamlar.

      Delete
  2. Okan Bey,

    Bir süreci tadımlık kıvamda gayet güzel sunmuşsunuz, keyifle okudum.

    Teşekkür ediyorum

    ReplyDelete
  3. Çalışmalarınızı beğenerek takip ediyorum, ülkenin sizin gibi insanlara ihtiyacı var.
    Erkan Çelebi

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok teşekkürler. 6 ay sonra görüşmek dileğiyle...

      Delete
  4. Okan, yazıda 'Kendini işine adayan insanlara hayranımdır' demişsin ya; blogun eminim benim gibi birçok insana aynı şeyi hissettirmiştir. Sadece öğrenerek, araştırarak bir birikim elde etmek değil; bu birikimi paylaşarak çevreye ışık tutabilmek çok değerli bir şey. Bence sen de bunu çok iyi yapıyorsun, tebrik ediyorum.

    Yazıyı okurken hem çok keyif aldım, hem şaşırdığım birçok şey öğrendim. Hem de oralardayken, bu müzeye gitmeyi nasıl akıl edemedim diye düşündüm. Olsun, sen bize gezdirmiş kadar oldun zaten.

    Tabi yazının bu kadar keyifli olmasında işin içine güzel aileni de katmış olmanın payı büyük. Bu arada aklıma gelmişken, bu yazıya ben instagram hesabından ulaştım. Yani Türkiye sunum ve pazarlama konusunda biraz geride olsa da, senin çok yakınında bu işin ustası biri var, bunu değerlendir bence :)

    Emeğine ve kalemine sağlık. Selamlar...

    Gözde

    ReplyDelete
    Replies
    1. Gözde, senin gibi kalemi kuvvetli birisinden böyle bir yorum almak ne kadar güzel. Üstelik yazının en ince detaylarını bile okumuşsun. Çok sevindim. Bazen bu kadar uzun yazıyı kim okuyacak şimdi diye düşünüyorum, sonra böyle güzel yorumları görünce iyi ki yazmışım diyorum.

      Keşke siz buradayken gitseymişiz, eminim siz de çok beğenirdiniz.

      Duygu konusunda söylediklerine tamamen katılıyorum. Maalesef bu evde hep yanlış kişiye yatırım yaptık :)

      Selamlar...

      Delete
  5. Okan Bey,

    Çok bilgilendirici ve keyifli bir gezi yazısı kaleme almışsınız. Türk okuyucular adına size teşekkür ederim. Blogunuzu bugün keşfettim ve bundan sonra takipteyim.

    İyi Çalışmalar,
    Elif

    ReplyDelete
    Replies
    1. Elif Hanım, çok teşekkür ederim. Bloga hoşgeldiniz...

      Delete
  6. İlk ticari petrol kuyusunun 1846 yılında Azerbaycan'da delinmiş olduğuna yönelik olarak, 2017 yılının Haziran ayında Bütün Dünya dergisinde yayımlanan Sayın Necdet Pamir'in "Dünyada Döner Matkapla Açılan İlk Kuyunun Hikâyesi" isimli yazısını okumanızı öneririm.

    ReplyDelete