July 28, 2015
Petrolün Tarihçesi: ABD Petrol Endüstrisinin Doğum Yerinden Gezi Notlarım
(History of oil: my trip notes from the birthplace of the USA oil industry)
28 Temmuz 2015
Petrol ve doğalgaz mühendisi
olarak uzun zamandır görmek istediğim yerlerden birine, sonunda ailece gitmeye
karar verdik. 1859 yılında delinmiş olan Drake kuyusu, Türkiye’ye dönmeden önce
görmek istediğim önemli bir yerdi. Üstelik yaşadığım yere sadece üç saat
uzaklıktaydı. 10 yıldır petrol sahalarından uzak olan ancak ham petrolün
kokusunu hiç unutmayan benim için oldukça keyifli bir gezi oldu. Bana eşlik
etmek için geziye katılan eşim ve çocuklarımın da sıkıldıklarını söyleyemem. Zaten
Amerikalılar bu tür konuların pazarlanması ve sunumunda çok başarılıdırlar. Bir
müze haline getirilmiş kuyu alanına giriş ücretli, ancak çok pahalı değil. Yetişkinler
10 dolar, üç yaş üzeri çocuklar ise 5 dolar ödemek durumunda. Gitmeyi
düşünenler için müzenin tam adresi: 202 Museum Ln Titusville, PA 16354.
Aşağıdaki detaylı haritada yerini görmek mümkün. Müze, Titusville şehrine
yakın, ormanlık bir alanın içinde, GPS’in çekmediği bir yerde bulunuyor. İmkan
bulanların uğramasını öneririm. Gidemeyecekler için ise aşağıdaki gezi
notlarımın faydalı olmasını dilerim. Bu yazıda ülkemiz petrol sektöründe
çalışan emektarlardan bazı isimleri de bulacaksınız. Umarım onlarla ilgili kısa
anlatımlar petrol endüstrisinin gözünüzde canlanmasına yardımcı olur.
Drake petrol kuyusu, google
haritasında “modern petrol endüstrisinin
doğum yeri” olarak işaretlenmiş. Bazı kaynaklara göre, Dünya’nın ilk petrol
kuyusu olarak kabul ediliyor. Öte yandan bu konuda çeşitli görüş ayrılıkları
var. Azerbaycanlı kardeşlerimize göre, Dünya’nın ilk petrol kuyusu Drake’den
yaklaşık 10 yıl önce Bakü’de delinmiş. Azerbaycan açısından bir pazarlama
sorunu olduğunu düşünüyorum. ABD’ye gelmeden çok kısa bir zaman önce, 2013
yılının Kasım ayında, bir etkinlikte konuşma yapmak üzere Azerbaycan’a davet
edilmiş ve orada da bu konu ile ilgili bazı şikayetleri dinlemiştim. Biraz da
bu sebeple, Hazar’ın kıyısında bir petrol müzesi planlandığını hatırlıyorum. Umarım
en kısa sürede tamamlanır. Yine bazı kaynaklara göre, Azerbaycan’ın ardından öncelikle
Polonya’da sonrasında da Amerikanın başka bölgelerinde çeşitli kuyulardan petrol
üretimi sağlanmış. Hatta Dünya’nın ilk rafinerisinin Drake kuyusundan 2-3 yıl
önce Romanya’da kurulduğu iddia edilir. Aslında Amerikalılar bu kuyuları kabul
ediyor. Zaten ham petrolün kullanımının binlerce yıl eskiye dayandığı bilinen
bir gerçek. Ancak 1859 yılında delinen Drake kuyusu, petrol endüstrisinde bir
dönüm noktası olarak görülüyor. Drake kuyusunun hemen ardından çevresinde çok
sayıda petrol kuyusunun delinmesi petrol endüstrisine önemli bir ivme kazandırmış.
Yine o kaynaklara göre, Drake kuyusu, petrol çıkarma amaçlı delinmiş ilk kuyu.
Özellikle Amerikanın diğer bölgelerindeki daha eski kuyuların başka amaçlarla
(genellikle su veya tuz aramak için) delindiği ve yan üretim olarak petrol de
üretildiği düşünülüyor. Bu çerçevede oluşan algımla, yazının başlığında “ABD petrol endüstrisinin doğum yeri” yazmayı
uygun buldum.
Yeri gelmişken, meraklıları için
petrolün tarihçesiyle ilgili bazı kitaplardan bahsederek başlayalım. Daniel
Yergin’in “Prize” isimli kitabının ingilizce baskısı (Türkçe çevirisi konusunda
eleştirilerimi kitabın yazarına da ilettim, ümit ederim yeni kitapta bu husus
ile ilgili iyileşme sağlanmıştır), Hikmet Uluğbay’ın “İmparatorluk'tan
Cumhuriyet'e Petropolitik” isimli kitabı ve Prof. Dr. Volkan Ş. Ediger’in “Osmanlı'da
Neft ve Petrol” isimli kitabı petrolün tarihçesini merak edenlerin
kütüphanelerinde yer alması gereken ilk üç kitap. Petrol hakkında yanlış
bilinen birçok konuyla ilgili doğruları öğrenme fırsatı için ise 2011 yılında
ODTÜ Geliştirme Vakfı tarafından yayımlanan “Petrol ve Doğal Gaz” kitabını
öneririm. Prize kitabının Türkçe çevirisinin eleştirildiği bu yazımda bazı
ingilizce terimleri göreceksiniz. Burada bilime ışık tutacak bir kitap
yazmıyoruz efendim, sadece bir gezi notu… Bakın emoji bile kullandım J O yüzden ingilizce
terimler ve yazım hataları için affınıza sığınırım.
Gelelim Drake müzesine. Otoparka
arabanızı parkettikten sonra, bir zamanlar petrolün taşındığı meşhur “Oil
Creek” üzerindeki tahta köprüden müze alanına doğru ilerliyorsunuz. Aşağıdaki
fotoğrafta yer alan taş binanın sağında kapalı müze alanı, solunda ise ilk kuyunun
yer aldığı açık müze alanı yer alıyor.
Kapalı müzenin girişinde 15
dakikalık bir film izliyorsunuz. Petrolün tarihçesinin kısa bir şekilde
anlatıldığı ancak hayatımızın her alanında yer edinen petrol ürünlerinin
(futbol topu, kıyafetler, makyaj malzemeleri vb.), çok etkili görsellerle
sergilendiği belgesel çalışması oldukça ilginç. Müzeyi gezmeye başlayınca ise gözüme
çarpan ilk şey aşağıdaki karikatür oluyor. 20 Nisan 1861 yılında çizilmiş
karikatürde petrol kuyularını kutlayan balinaları görüyoruz.
Balinaların petrol ile nasıl bir
ilişkisi olabilir diye düşünebilirsiniz. İlginçtir, petrol öncesi yıllarda
aydınlatma amaçlı olarak balina yağı kullanılıyordu. 19 uncu yy. mizah anlayışı
hiç fena değil, aradan 150 yıl sonra bile yüzünüzde gülümseme yaratabiliyor
olması güzel. 19 uncu yüzyıldan kalma yağ lambaları ise karikatürün hemen yanında
sergileniyor.
Pek tabi bu yağ lambaları
balinalar için büyük bir sorun olmuş. Balina sayısındaki azalış ve buna bağlı
olarak daha zorlu avlanma yolları, insanlar içinde önemli bir sorun haline
gelmiş. 1830’larda 1 galon balina yağının fiyatı 2 dolar seviyesine ulaşmış. Aşağıdaki
bilgiye göre, bu tutarın bugünkü karşılığı 80 dolar/galon. Yani oldukça pahalı.
Bugün ABD’de arabamın deposunu 2,89 dolar/galon fiyat ile doldurduğumu
belirtmem de fayda var. Türkiye’de aynı tür benzinin fiyatı ise 4,77 TL/litre
yani yaklaşık 7 dolar/galon. “Çiçekler
ilgi ile, çocuklar sevgi ile, ülkeler vergi ile büyürler” tekerlemesini
söyleyelim, gezi yazısında canımızı sıkmayalım.
Müzede balina yağının nasıl
koktuğunu merak edenler için bir de şişe bırakılmış. Şişenin dibinde sarı
renkli balina yağını görüyorsunuz. Petrolden farklı, ağır bir kokusu var.
Balinalar için Edwin L. Drake
önemli bir kahraman olsa gerek. 1859 yılından itibaren balinalar rahat bir
nefes almış ancak petrol savaşları dolayısıyla insanların çilesi başlamış
diyebiliriz. Müzeyi bu ironi ile geziyorsunuz.
Drake’in kuyusu müzenin açık alanında
yer alıyor. Birazdan oraya çıkacağız. Kapalı alanda, balina meselesinden hemen
sonra ise, petrol endüstrisine yönelik çok güzel görseller ve önemli bilgiler
yer alıyor. Örneğin, aşağıda farklı yıllarda kullanılan sondaj kulesi
örneklerini görebilirsiniz.
Petrolün oluşumu konusunda da çeşitli
görüş ayrılıkları vardır. Müzede bu konu, genel kabul görmüş teoriye dayanılarak
açıklanmış. Aşağıdaki fotoğrafta bu açıklamayı bulabilirsiniz. Bu arada, kızım
Işıl Mavi’de bu teori çerçevesinde katmanların üzerine basınç uygulayarak
mikroskopik organizmalardan petrol yapmaya çalıştı. Böylece teoriyi de size
kısaca anlatmış oldum.
Biraz ileride petrol jeolojisi
ile ilgili bazı bilgiler göze çarpıyor. Burada karşılaşınca Petroleum Geology
(GEOE 410) dersi aklıma geldi. Aşağıdaki bilgileri 15 sene önce ODTÜ’de Volkan
Ediger hocamızdan o kadar güzel dinlemiş olmalıyız ki halen hatırlıyoruz… Bir
de sahada kuyunun resmi çekilirken, yani loglar alınırken, nasıl heyecanla
beklediğimizi düşündüm. Log çizgileri yavaş yavaş çıkarken ilk baktığımız şey
uygun porosity, yani gözeneklilik olup olmadığıydı. Gözeneklilik uygun değilse
kötü haber. O gün şirkette suratlar düşerdi. PI hesaplamalarının heyecanlı
sonucu ise permeability idi. Yani geçirgenlik. Özetle, formasyon hem gözenekli
olmalı hem de geçirgen. İşte öyle bir formasyonda yeterli basınç ve sıcaklık
ile petrol oluşabilmiş ve üstünde de bir kapan ile sıkışmış ise şirkette kutlamalar
başlayabilir. Değilse milyonlarca lira yatırım boşa gitti demektir. Şimdilik bu
kadar teknik detay yeterli. Bir yazıyla petrol jeolojisinin bütün detaylarını
anlatamayız. Zaten etrafınızda bu konunun çok uzmanı vardır(!) Petrol
konusundaki uzman görüşleri ülkemizde spor, siyaset ve ekonomiden hemen sonra
gelir. Bu konuda şehir efsaneleri çok sevilir.
Yukarıda bahsetmiştim. Petrol
kullanımı Drake’den çok önceki yıllara uzanıyor. Pompei sokaklarına hatta Mısır
mumyalarına…
Petrolden ilk ciddi kazancı elde
eden, Brewer Watson isminde bir şirket. Petrolün, ilaç dışında da kullanım
alanlarının olduğu, Drake kuyusundan çok önce biliniyordu. Bu şirket, çeşitli
kullanım yollarıyla zaten ciddi para kazanıyormuş. Drake kuyusunun tahtalarını
da sağlayan keresteci Waston, o bölgede 2000 kadar kuyu delerek ilk petrol
milyoneri olmuş. Aşağıda kendisinin fotoğrafını da görebilirsiniz. Benim ilk
aklıma gelen isim John D. Rockefeller olurdu. O ilerleyen yıllarda karşımıza
çıkacak.
Bu fotoğrafta da Pitsburg’dan bir
reklamı görüyorsunuz. Her derde deva “petrol” ya da “kaya yağı”. Tabi bu arada yanıcıdır.
Petrolün, bir zamanlar parfüm
şişesine benzer kaplarla satıldığını bir düşünsenize. İşte size o şişelerden
birinin fotoğrafı.
Bu müzede beğendiğim şeylerden
bir tanesi de bazı görsel materyallere dokunabilme imkanı. Yeraltından çeşitli
örnekleri kutulara koymuşlar ve incelemenize izin vermişler. Ellemek yassak
kardeşim diyen biri çıkmadı. Aşağıdaki fotoğrafta son yılların meşhur Marsellus
Şeyl örneğini görebilirsiniz.
Petrol sondajı, Dünya’nın en
meşakkatli işlerinden bir tanesi. Eski bir rezervuar mühendisi olarak sondaj
mühendislerinin yaptığı işe hayran olduğumu itiraf ediyorum. Aman bu aramızda
kalsın, Umur Bey duymasın. Petrol mühendisleri genel olarak rezervuar, sondaj
ve üretim alanlarının birinde uzmanlaşırlar. Her biri çok daha detaylı alt
uzmanlık alanlarını da barındırır. Örneğin çamur mühendisi sondaj sırasında
kullanılan çamurdan sorumludur. Çamur deyip geçmeyin, sondaj için önemi
büyüktür. Bugün on binlerce metreye kadar sondaj yapabiliyorsak çamur
teknolojisi sayesindedir. Ülkemizde Dr. Hakkı Gücüyener hocamız bu konuda çok
kişiyi yetiştirmiştir ve hala da yetiştirmeye devam ediyor. Rezervuar
mühendisliği demişken de Prof. Dr. Turgay Ertekin hocamızdan bahsetmeden
geçmeyelim. Biz, Turgay hocanın yazdığı rezervuar kitaplarını okuyarak mezun olduk.
O zamanlar bütün petrol sektörünün aynı kitapları takip ettiğini bilmezdim.
Ülkemiz için büyük bir gurur kaynağı. Müzenin çok yakınlarında bir üniversitede
rezervuar mühendislerini yetiştirmeye devam ediyor. Müze demişken nerede
kalmıştık?
Tabi Drake’in kuyusu on binlerce
metre derinliğe kadar delinmemiş. Sadece 21 metre derinlikteymiş. Yine de o
günün teknolojisiyle kolay olmadığı kesin. Drake’in icat ettiği “drive pipe”ın
faydası aşağıdaki karşılaştırmayla anlatılıyor.
Sondaj sırasında kuyuda
istenmeyen bir şekilde kalan herhangi bir şeyi çıkartabilmek için “fishing
tool” kullanılır. Balık avlamak gibi bir şey sonuçta. Bugün bu işlem çok
gelişmiş teçhizatlarla yapılırken, petrol endüstrisinin ilk yıllarında cımbıza
benzeyen aletler kullanılıyormuş. Aşağıda yer alan ilk fotoğrafın en sağındaki
kocaman cımbız 1860’lardan kalma. İkinci fotoğrafta sondaj matkaplarını, üçüncü
fotoğrafta ise tipik bir sondaj kulesi parçalarını görebilirsiniz.
Bu alet ve edevatlara bakınca da
Mehmet Oral Şef aklıma geldi. Mehmet Şef, Diyarbakır’ın sanayi sitesinde “packer”
aletine şekil verebilen yaşayan bir efsanedir. Kitaplardan hiçbir şey
öğrenmemiş, herşeyi yaşayarak sondaj sahasında tecrübe etmiş. Sondaj
işçiliğinden sondaj şefliğine ilerlerken de yine Diyarbakır sahalarından
arkadaşım olan Tekin gibi sondaj işçilerini yetiştiriyordu. Mehmet Şef’in
sondaj kulesini tek başına inşa edebileceğinden eminim. Biraz daha imkan
verilebilse kimbilir daha neler yapabilir. Ülkemizde o kadar çok potansiyel var
ki anlatmakla bitmez. Tekin, ilkokuldan sonra okuyamamış ancak gördüğüm en
çalışkan işçilerdendi. Amerika’da çalışsa yılda 100.000 dolar kazanır. 2005
yılının ortasında bir kuyu tamamlama işleminde tanışmıştık. 40 saat hiç
uyumadan geçirebilir misiniz? Petrol sahasında bazen geçirmek zorundasınızdır.
Sıkı bir kuyuya asit basıyorduk. Brek brek Ankara cevap ver. Basıncı arttıralım
mı? Hayır fracture olmasın, devam. Tekin’le sohbet ederek geçirdik o saatleri. Mehmet
Şef ile Tekin kardeşim buraya gelse ne kadar severler diye düşündüm müzeyi gezerken,
umarım bir gün beraber de geliriz.
Tekrar müzeye dönelim. Sondaj
bölümünde 20 nci yy. gelişmeleri ve özellikle yatay sondaj da çok güzel
görseller ve bir video ile anlatılıyor. Sunumlarda kullanabilmek için hepsini kayıt
ederek devam ediyorum. Kendisini dikkatle izleyen çırağını, en kritik yere
gelmişken arabaya yollayıp, tornavida isteyen bir usta vardı eski mahallemizde.
Çıkartıp tornavida verince bana kötü kötü baktığını hatırlarım. Usta gibi
yapmış olmayayım. Sadece görselleri ve videoyu anlatmak çok kolay değil. Bu
arada, bu özel konunun o kadar ustası varken öyle bir sıfatı da kendime uygun
görmediğimi belirteyim.
İlk kuyuyu delen Drake, Seneca
Petrol şirketi için çalışmış. 1857 yılında bölgede yeryüzüne sızmış petrolün
farkedilmesinden sonra Seneca şirketi orada ilk kuyuyu delmeye karar veriyor. Drake
hayatı boyunca önemli bir maddi varlık elde edememiş. Hatta 1873 yılında
devletin kendisine bağladığı yıllık 1500 dolar ile geçinmek durumunda kalmış. 1880
yılında da ölmüş. Hayat hikayesinden bazı kesitleri aşağıda bulabilirsiniz.
Peki Drake şanslı mıydı? İlk
kuyuda oldukça şanslıymış. Müzede çalışan bir görevliyle bu konuda sohbet
ettik. Drake, 1859 yılında tamamladığı bu ilk kuyunun 21 inci metresinde çok
ince bir petrol katmanına denk gelmiş. Aslında o katmanın çok daha altlarında
üç farklı petrol formasyonu daha varmış. Bugünkü teknolojide artık o sahanın en
ince detayına kadar biliniyor. Ancak 21 metredeki o ince petrol katmanına denk
gelmemiş olsaydı, Drake’in o yıllarda daha derinlere gidip petrol bulması çok
ama çok zor gözüküyor. Üstüne üstlük ekipmanları korumak için kurduğu tahta
yapı da sondaj devam ederken yanmış. Yerine yenisini yapmak o dönemde pek de
kolay olmasa gerek. Özetle, zaten zar zor ilerleyen sondaj için o ince petrol
katmanı büyük bir şans. Tabi içinde çok fazla miktarda petrol barındırmıyormuş.
Günde 20 varil petrol üretmiş. 2 yıl sonra, 1861 yılına gelindiğinde, petrol üretiminin
azalması nedeniyle üretime ara verilmiş, ilerleyen yıllarda da kuyu kapatılmış.
Ne, yoksa çimento basıp kuyu mu kapatmışlar! Neyse bu konuya girmeyelim.
Petrol sektöründe şans faktörü
çok önemlidir. Genellikle, arama kuyularında 1/8 oranında, üretim kuyularında
ise 1/2 – 1/3 oranında petrol bulabilirsiniz derler. Tabi bu şansı etkileyen
çok faktör var ve oranlar yıllar ve bölgeler itibariyle değişiyor. Yıllar
itibariyle değişimin en önemli sebeplerinden bir tanesi sismik teknolojisi.
Artık yerin altının fotoğrafı, yerin üstünden az çok görülebiliyor. İlk
yıllarda bu durum pek tabi mümkün değildi. Yüzeye sızan petroller en önemli
göstergelerden bir tanesiydi. Öte yandan, ilk petrol milyoneri Watson,
spiritualistmiş. Tinsel din, 1848’lerde oldukça popüler haldeymiş. Anlaşılan ilk
petrol yıllarının kazananları arasında medyumlar da var. Sismik teknolojisi
onları ekmeğinden etmiş olmalı. Aşağıda ilk dönem petrol arama yöntemlerini
görebilirsiniz.
Genellikle petrol mühendisleri
çok renkli kişiliklerdir. Petrol sahasında bir gün kalsanız onlarca anı
biriktirebilirsiniz. Tanıdığım en karizmatik sondaj mühendislerinden birisi de
mesleğine aşık olan dostum Umut. Burayı yazarken facebook sayfasına baktım. Sayfasına
“an itibariyle Diyarbakır hava durumunun resmini” koymuş. Saat 22:00 ve sıcaklık
31 derece. Sabah ise 41 derece görülüyor. Orada olsam şimdi ne eğlenirdik diye
düşünüyorum. Bot, baret ve tulumla, o sıcakta ne eğlencesi demeyin. Genç
jeoloji mühendisi ilk kez sahaya geldiğinde çamur tankına balık atılır. Şefim sanırım
yanlış yeri deliyoruz, çamur tankı balık doldu. Jeoloji mühendisi telefona
sarılırsa eğlence bitmez. Brek brek merkez, acele cevap acil durum. Petrol
sahasının hikayeleri de bitmez. Şu an sıcak sahalarda çalışanlara selam gönderip
klimalı müzede gezmeye devam edelim.
Drake’in kuyusundan 2 yıl sonra,
Empire isimli bir kuyu, tam 243 metreye delinmiş ve günde 3000 varil petrol
üretmeye başlamış. Tabi bu durum petrol fiyatlarını oldukça aşağı çekmiş.
Galonu 10 cent! O zamanlar fiyatlara müdahale edecek OPEC’de yok. Gerçi OPEC’in
bu zamanlarda da pek bir etkisi kalmadı.
Artık meşhur Drake kuyusunu görme
zamanı geldi. Bunun için müzenin açık alanına çıkıyoruz. Önünde aile fotoğrafı
verdiğimiz aşağıdaki yapı, 1859 yılında delinen Drake kuyusunun üzerine inşa
edilmiş tahta yapı.
Yukarıda değinmiştim, teçhizatları
koruyan ilk tahta yapı sondaj sırasında yanmıştı. O ilk yapının şekli bilinmiyor
ancak ikinci yapıdan çok farklı olmadığı düşünülüyor. İkinci yapı ile ilgili
bir fotoğraf var. Aşağıda o fotoğrafı görebilirsiniz. Sağdaki sakallı kişi meşhur
Drake. Tabi ilerleyen yıllarda bu yapı da tahtaları sökülerek, ortadan kalkmış.
Yıllar sonra, 1945 yılında, aşağıdaki fotoğraf doğrultusunda reprodüksiyonu
yapılarak aile fotoğraflarının arkasında yerini almaya başlamış. Fotoğrafı
çeken John A. Mather petrol sahası fotoğrafçısı olarak ün salmış. Doğum
fotoğrafçısı, düğün fotoğrafçısını duymuşsunuzdur. Eminim bu uzmanlık alanıyla
ilk kez karşılaştınız. Ben de sizin gibi şaşırdım.
Drake kuyu alanının detaylı
tarihçesini aşağıda bulabilirsiniz. Fotoğraf kalitesi için üzgünüm. John A.
Mather olsa daha güzel çekerdi kesin.
Yapının içine girmeden önce,
oğlum Kemal Ensar ile birlikte, Drake kuyusunun bir reprodüksiyonunu da yaptık.
Aşağıda görebilirsiniz. Tarihe geçecek bir çalışma olduğunu iddia etmiyoruz. Zaten
taşları bozmadan 10 saniye kadar dayanabildi.
Drake kuyusunun derinliği 21
metre. Yani aşağıda yer alan fotoğrafın solunda yer alan kule maketinden
karşıdaki tahta yapıya kadar olan uzunluk.
Yapının içine girince ham
petrolün kokusu burnunuza geliyor. Sülfür oranı yüksek ise çürük yumurta kokusu
iyice keskinleşir. O yüzden bazı sahalara pek gitmek istemezsiniz. 150 yıl önce
kapatılmış bir kuyuda ham petrol kokusu nasıl olur diye düşünürken aşağıdaki
buhar motorlu üretim pompasını görüyorum. Tabelada ise Dünya’nın ilk petrol
kuyusu yazıyor. Ancak bu konuyu yukarıda konuşmuştuk. Şimdi tekrar polemiğe girmeyelim.
Müzenin çalışanına sorduğum ilk
soru ham petrol kokusu. Cevap beni şaşırtmıyor. Söylemiştim ya, Amerikalılar
sunum ve pazarlama konusunda çok başarılıdırlar. Görsel amaçlı olarak buhar
makinesini çalıştırıyorlarmış. Aslında sadece suyu devir daim ediyorlar. Esans
olarak da aşağıda gördüğünüz pet şişedeki ham petrolden katıyorlarmış. Müze
çalışanı ile uzun uzun sohbet ettik. Kendini işine adayan insanlara
hayranımdır. Çok uzun yıllardır orada çalışıyor ve her detaya fazlasıyla hakim.
Yukarıda bahsettiğim 3 katman meselesini de ondan öğrendim.
Ve işte aşağıdaki fotoğrafta ilk
kuyu başını görebilirsiniz. Müze çalışanı bizim için suyu da devir daim etti. Buhar
motoru çocukların ilgisini üç dakika kadar çekmeyi başardı. İki afacanın aynı
anda sustuğu ender anlardan biri için teşekkürler. Şaka bir yana pek tabi çocuk
sesi, buhar motorunun sesinden çok daha keyiflidir. Bu arada yeri gelmişken, petrol
sahaları gürültülüdür. Hem de çok gürültülüdür. Büyük makineler, gürültü, koku,
kir. Bir mühendis başka ne ister?
Drake kuyusu ile ilgili
fotoğraflar bu kadar. Şimdi tekrar kapalı müze alanına gidip, kaldığımız yerden
devam edelim.
Şu meşhur kuyu çatlatma işlemleri
ya da benzeri ikincil üretim yöntemleri aslında çok yeni denenen şeyler değil.
Aslında petrol endüstrisinin ilk yıllarından itibaren denenmeye başlanmış. Teknolojinin
gelişmesi ve uygulamaların yaygınlaşması zaman almış. Meraklıları için onunla
ilgili bir not aşağıda.
Petrolün taşınması pek de kolay
değil. Neyseki daha önce balık, sabun, şarap ve balina yağı taşımacılığında
kullanılan variller varmış. 1 varil 42 galon taşıyabiliyor. O zamanlar, kuyu
ile rafineri arasında kayıplarla 40 galona düşüyormuş. Varilleri gemilerle
taşımak büyük sorun. Gemiye sızıntı olmasının yanısıra varillerin şekli
nedeniyle alan da verimli kullanılmıyor. İkinci fotoğrafla küçük bir deney
yapalım. Sağ tarafa yuvarlak varilleri sol tarafa kare kapları yerleştirelim.
Tabi kare olanlar alanı daha verimli kullanmamızı sağlıyor. Meşhur petrol devi
Standard Oil, gemi taşımacılığı için bu kapları kullanmış. Emek olmadan ekmek
olmaz derler. Tabi dev bir petrol şirketi olmak da kolay olmamıştır. Yeni bir
şeyler bulmak, fark yaratabilmek önemli.
Sırada petrolün işlenmesi var. Bir
fotoğraf ile bu konu nasıl anlatılır diye sorulursa herhalde aşağıdakini
gösteririm. Hangi sıcaklıkta nasıl bir petrol ürününün elde edildiği ve o
ürünün nerede kullanıldığını anlatan bu köşede, ürün örneklerini de şişeler
içinde görebiliyorsunuz.
Yukarıda bahsetmiştik. Dünya’nın
ilk petrol rafinerisinin Romanya’da kurulduğu iddia edilir. Pek tabi bu konuda
da çeşitli görüş ayrılıkları mevcut. Amerika’da bu işe ilk girişen kişinin de Rockefeller
olduğunu düşünürdüm. Meğer ondan çok daha önceleri Kier’in rafinerisi varmış. Aşağıda
o konuda bir bilgiyi ve rafinerisinin şeklini görebilirsiniz.
Son
yıllarda ülkemiz enerji sektöründeki tatlı heyecanlardan bir tanesi enerji
borsasının oluşumu. Bu konuda hızla yol alacağımıza inanıyorum. Sanırım yakında
enerji piyasamız hakkında konuşurken aşağıdaki terimleri daha sık duyacağız. Bu
arada ABD’nin ilk organize petrol borsası, Titusville Oil Exchange adıyla, 1871
yılında kurulmuş. Onunla ilgili bir bilgi de ikinci resimde yer alıyor.
Ben müzeyi ziyaret ettiğimde
petrolün varil fiyatı 59,69 dolarmış. Aşağıdaki fotoğrafın ortasındaki kişi ise
19 uncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren petrol piyasalarına damgasını vuran
Standard Oil’in sahibi Rockefeller.
Müzede Rockefeller ve Standard
Oil’e özel bir köşe de ayrılmış. ABD’de Sherman anti tekel yasası 1890 yılında
Kongre tarafından kabul ediliyor. Öte yandan Standard Oil, monopol yapıda dev
bir şirket olarak, faaliyetlerine devam ediyor. 1900 yılına gelindiğinde, Ida
Tarbell isimli bir gazeteci bu konuyu araştırmaya başlıyor. 1904 yılında ise Standard
Oil’in anti tekel yasasına aykırı davrandığı yönünde, çeşitli belgelere dayalı,
araştırma yazıları yayımlayarak, kamuoyundaki ilk ateşi fitilleyen kişi oluyor.
Ida’nın hayat hikayesi oldukça ilginç. 1860 yılında kendisi henüz 3 yaşındayken
ailesi Titusville’e yerleşmiş. Drake kuyusunun delindiği şehir olan Titusville,
Drake kuyusundan sonra bir anda petrol şehrine dönüyor. Ida’nın babası petrol
tanklarının tahtalarını sağlayan küçük bir işletmeye sahip. Ancak Standard Oil’in
devasa yapısı, 1872 yılından itibaren bir şekilde babasının ve babasına benzer
bir çok küçük işletmecinin işlerini olumsuz etkilemeye başlamış. 43 yaşına
gelen Ida, aradan geçen yıllar sonrasında adeta Rockefeller ve Standard Oil’den
öcünü alıyor. Aşağıdaki fotoğrafın sağında Rockefeller’ı çalışırken
görüyorsunuz. Fotoğrafın solunda Rockefeller’ı gözetleyen kişi ise Ida. Ida,
Amerikan tarihinin en büyük “muckraker”larından birisi olarak kabul ediliyor.
Kelime anlamı “skandal haberi yapan kişi” ya da “haksızlığı arayıp meydana
çıkaran kişi”. Sizce de bizim şu “doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar”
sözümüzü gözden geçirme vaktimiz gelmedi mi?
1911 yılında görülen davada, ABD
Yüksek Mahkemesi, Standard Oil şirketinin monopol oluşturduğu gerekçesiyle küçük
şirketlere bölünmesine karar veriyor. BP Amoco, Marathon, Exon Mobil, Conoco
Philips, Chevron gibi şirketlerin kökleri hep Rockefeller’ın Standard Oil
şirketinden gelir. Bu şirketlerin yapısındaki değişiklik aşağıdaki resimde çok güzel
açıklanmış.
Geldik petrol istasyonlarına.
İşte ilk pompaların şekli.
İstasyonlar hiç promosyonsuz olur
mu? Ülkemizde çeşitli nedenlerle sınırlandırılan promosyonlar, tarih boyunca
tüketicileri cezbetmeye çalışmış. Bowling labutu diyip geçmeyin. 10 kere aynı
yerden benzin alırsanız seti tamamlayabilirsiniz.
Yukarıda bahsetmiştik. Petrol
çevremizdeki hemen hemen her üründe yerini almış durumda. Aşağıdaki tezgahın
her bir sırasında yer alan kutuların içinde onlarca ürün yer alıyor. Her sırada,
sadece bir tane petrol ihtiva etmeyen ürün var. Ben bulmakta zorlandım.
Müzenin kapalı alanından çıkarken
son resim enerji kaynaklarıyla ilgili. Ülkemizde en çok tartışılan konulardan
bir tanesidir. Bir kaynağı savunanlar diğer kaynağı savunanları en ağır
ithamlarla suçlayabilir. Sadece müzedeki bu fotoğrafta değil, buradaki diğer
enerji çalışmalarından anladığım kadarıyla, sanki tüm kaynakların artı ve eksilerini
kabul edip rahatlamışlar.
Müzenin kapalı alanında son
olarak, Dünya petrol ve doğalgaz rezervleri, üretim ve tüketim oranlarının
ülkeler bazında dağılımını anlatan bir dünya haritası görseli yer alıyor. Bu
konuda BP her yıl çok detaylı istatistikler yayımlar. Sektörü takip edenler
için önemli bir kaynaktır. Kapalı alanda eksik olan en önemli konu sanırım
Dünya petrol savaşları. Ooops bir dakika neredeydik biz? Demokrasi dediysek o
kadar da değil. Müzede bu konuya değinilmemiş.
Müzenin açık alanına tekrar geçip
kalan yerleri geziyoruz. Petrol mühendisliğinin alanlarından olan üretim
safhası, kapalı alanda çok detaylı anlatılmamıştı. Üretim mühendisleri
genellikle çok zor şartlarda, uzun süreler işbaşı yaparak çalışırlar. Mesela, eski
işyerimde üretim mühendisleri sabah 5 gibi yola çıkar, dağ başındaki üretim
istasyonuna doğru ilerlerdi. Ortalama bir saat süren yolun ardından iş başı yapılır,
akşam 6 ya kadar da üretim sahasında durulur. Tekrar konaklama yerine dönmeleri
7’yi bulur. Bu 14 saatlik sürede de hiç mola yoktur. İşte bu yoğun tempodan
dolayı 4 hafta çalışıp 4 hafta dinlenilir. Bu sisteme on-off sistemi deniliyor.
En güzel tarafı çalışılmayan ayda da maaş almak olsa gerek. Genellikle, on-off sisteminde
çalışılan bir ay aileden uzak geçer, tatillerde ise aile ile kavuşulur. Hugh
Laurie’nin şöyle bir sözü vardır. “Evden
o kadar uzak kaldım ki, kendimi şu an petrol kulesinde çalışıyor gibi
hissettim.” Orjinal ifadeyle: “I feel
like I'm working on an oil rig right now. I'm away from home a lot.” Gerçekten
petrol sahasında çalışmamış, ama durumu çok güzel ifade etmiş.
Müzenin açık alanında eski üretim
istasyonunu da görmek mümkün.
İşte ilginç üretim pompalarından
bir tanesi. Bir adet motora bağlı çok sayıda halat, çevrede bulunan kuyulardan
aynı anda üretim yapıyor. Hatta kuyulardan bazıları nehrin öbür kıyısında.
Küçük bir barakanın içinde petrol
taşımacılığıyla ilgili bazı görseller yer alıyor.
Ve tabi demiryolları ile taşıma. O
yılların olmazsa olmazı. İstasyonun ismi Drake Well.
Yazılarımı blog sayfama koymadan
önce mutlaka bir göz daha okusun isterim. Bu yazı için meslektaşım Dr. Emre Özgür’den
daha uygun kimse olamazdı. Katkıları için teşekkürler. Yazıda ülkemizin petrol
sektörünün emektarlarından sadece çok azının ismi geçti. Benim hayatıma etki
eden kişilerden sadece bazıları... Petrol sektörünü anlatabilmek adına bu
hikayelerin ilginç olacağını düşündüm. Bu yazıda ismi geçmeyen sektörün emektarlarına
da selamlar.
Son söz, büyük önder Mustafa
Kemal Atatürk’ten gelsin. 2015 yılı mezunlarına da bu sözü hatırlattıkları için
teşekkürler. Meslek hayatınızda başarılar.
Hoşçakalın.
Okan YARDIMCI
Okan Bey,
ReplyDeleteGenelde blog okumam, takip etmem. Ama PMO mail grubundan gelince hemen okudum ve çok memnun oldum. Çok güzel bir inceleme olmuş. Her ne kadar mesleğini icra etmeyen ama gene de mühendislik yapan İ.T.Ü. 1990 mezunu bir meslektaşınız olarak ilk fırsatta gidilecek yerler listesine ekledim. Güzel bir paylaşım olmuş. Ayaklarınıza ve emeğinize sağlık. Selamlar. Tarkan ERGEN
Tarkan Bey, çok teşekkürler. Beğenmenize sevindim. Özellikle meslektaşlarımızın buraya uğrama fırsatı bulmalarını dilerim. Selamlar.
DeleteOkan Bey,
ReplyDeleteBir süreci tadımlık kıvamda gayet güzel sunmuşsunuz, keyifle okudum.
Teşekkür ediyorum
Bu güzel yorumunuz için ben teşekkür ederim.
DeleteÇalışmalarınızı beğenerek takip ediyorum, ülkenin sizin gibi insanlara ihtiyacı var.
ReplyDeleteErkan Çelebi
Çok teşekkürler. 6 ay sonra görüşmek dileğiyle...
DeleteOkan, yazıda 'Kendini işine adayan insanlara hayranımdır' demişsin ya; blogun eminim benim gibi birçok insana aynı şeyi hissettirmiştir. Sadece öğrenerek, araştırarak bir birikim elde etmek değil; bu birikimi paylaşarak çevreye ışık tutabilmek çok değerli bir şey. Bence sen de bunu çok iyi yapıyorsun, tebrik ediyorum.
ReplyDeleteYazıyı okurken hem çok keyif aldım, hem şaşırdığım birçok şey öğrendim. Hem de oralardayken, bu müzeye gitmeyi nasıl akıl edemedim diye düşündüm. Olsun, sen bize gezdirmiş kadar oldun zaten.
Tabi yazının bu kadar keyifli olmasında işin içine güzel aileni de katmış olmanın payı büyük. Bu arada aklıma gelmişken, bu yazıya ben instagram hesabından ulaştım. Yani Türkiye sunum ve pazarlama konusunda biraz geride olsa da, senin çok yakınında bu işin ustası biri var, bunu değerlendir bence :)
Emeğine ve kalemine sağlık. Selamlar...
Gözde
Gözde, senin gibi kalemi kuvvetli birisinden böyle bir yorum almak ne kadar güzel. Üstelik yazının en ince detaylarını bile okumuşsun. Çok sevindim. Bazen bu kadar uzun yazıyı kim okuyacak şimdi diye düşünüyorum, sonra böyle güzel yorumları görünce iyi ki yazmışım diyorum.
DeleteKeşke siz buradayken gitseymişiz, eminim siz de çok beğenirdiniz.
Duygu konusunda söylediklerine tamamen katılıyorum. Maalesef bu evde hep yanlış kişiye yatırım yaptık :)
Selamlar...
Okan Bey,
ReplyDeleteÇok bilgilendirici ve keyifli bir gezi yazısı kaleme almışsınız. Türk okuyucular adına size teşekkür ederim. Blogunuzu bugün keşfettim ve bundan sonra takipteyim.
İyi Çalışmalar,
Elif
Elif Hanım, çok teşekkür ederim. Bloga hoşgeldiniz...
Deleteİlk ticari petrol kuyusunun 1846 yılında Azerbaycan'da delinmiş olduğuna yönelik olarak, 2017 yılının Haziran ayında Bütün Dünya dergisinde yayımlanan Sayın Necdet Pamir'in "Dünyada Döner Matkapla Açılan İlk Kuyunun Hikâyesi" isimli yazısını okumanızı öneririm.
ReplyDelete