November 15, 2015


ABD Başkan Adayları ve Adayların Enerji Planları
(US Presidential Candidates and Energy Plans)

16 Kasım 2015

Giriş
Sizce geçtiğimiz on yıl boyunca enerji fiyatlarını etkileyen en önemli gelişme nedir? Bana göre bu sorunun cevabı: hidrolik çatlatma yöntemi dolayısıyla oluşan bütün çevre konulu endişelere rağmen; ABD’nin, şeyl gazı (kaya/kayaç gazı şeklinde de ifade edilmektedir) çalışmalarını engellememesi/desteklemesidir. Bu süre zarfında, 140 dolar/varil seviyesinden 45 dolar/varil seviyesine inen petrol fiyatları, 13 dolar/MMBtu seviyesinden 2,5 dolar/MMbtu seviyesine inen ABD içi doğal gaz fiyatları, sadece ABD ekonomisini ve enerji piyasasını değil, dünya ekonomisini ve enerji piyasasını da önemli ölçüde etkilemiştir. Bu minvalde, sadece ABD sınırlarında yaşayanları ilgilendirmeyen; küresel ölçekte önemli etkileri olan ABD başkanlık seçimlerine doğru adım adım ilerliyoruz.


Seçim Süreci
Bundan yaklaşık bir yıl sonra, 8 Kasım 2016 tarihinde, ABD’nin yeni dönem başkanının kim olduğunu öğrenmiş olacağız. Adayların (her ne kadar şu aşamada “aday adayı” olsalar da, ABD’deki ifadeye uygun olarak “aday” şeklinde ifade edilmiştir) seçim maratonu ise çoktan başlamış durumda. Şu aşamada, Demokratlardan üç aday, Cumhuriyetçilerden ise on beş aday ABD Başkanı olarak ipi göğüsleyebilmek için mücadele veriyor. Günler ilerledikçe, başka bir aday lehine çekilmeler artacaktır. “Presidential debate” adını verdikleri televizyon tartışmaları oldukça keyifli bir seyir şöleni şeklinde devam ediyor. Şimdiye kadar Demokratlar iki defa, Cumhuriyetçiler ise dört defa tartışma programı yapmış durumda. Tartışmalar 2016 yılının Mart ayına kadar, önceden belirlenmiş tarihlerde devam edecek. Konuya ilgi duyanların bu tartışmaları takip etmesini özellikle tavsiye ederim.
Her eyalette farklı tarihlerde olmak üzere, 2016 yılının Şubat-Haziran dönemi içerisinde, Demokratik Parti adayları ve Cumhuriyetçi Parti adayları ön seçime girecekler. ABD’de vatandaşların seçmen kartlarında hangi partinin mensubu olduğu belirtiliyor. Eyaletlerde yapılacak olan ön seçimlerde Demokrat seçmenler Demokratik Parti adayları için, Cumhuriyetçi seçmenler ise Cumhuriyetçi Parti adayları için oy kullanacaklar. Bu dönemin sonunda, bir Demokrat aday ve bir Cumhuriyetçi aday ortaya çıkacak ve seçilme şansı çok az olan diğer partilerin adaylarıyla birlikte, 8 Kasım 2016 tarihinde gerçekleştirilecek olan ülke geneli seçime katılacaklar.
Yazının ilerleyen bölümlerinde, öne çıkan Demokrat ve Cumhuriyetçi adayların enerji sektörüne yönelik belli başlı vaatlerini bulabilirsiniz.

Demokratik Parti Adayları
Genel ifadelerle Demokratları tanımlarken, Cumhuriyetçilere nazaran daha çevreci olduklarını, dış politikada daha yumuşak söylemleri tercih ettiklerini, göçmen ve yabancılar konusunda daha anlayışlı bir tavır içinde olduklarını, özellikle alt gelir grubuna hitap eden ülke içi ekonomik söylemler (sağlık politikasında alt gelirin desteklenmesi, asgari ücretin arttırılması, vergi ayarlamaları vb) içinde bulunduklarını söylemek mümkün.  Bunun yanı sıra, kürtaj ve eşcinsel evlilikler gibi konularda da bireysel tercihlerin ön planda olması gerektiğini savunuyorlar. Bu yönleriyle Demokratik Parti, ABD’de sol kesimi temsil ediyor. Alt ve orta gelir seviyesine sahip vatandaşların büyük oranda Demokratik Parti adaylarını destekledikleri biliniyor.
Demokratik Partinin adayı olup, iki kez başkanlık yarışını kazanan Obama, üçüncü dönem için yarışamıyor. 46 yaşında Başkan olan Obama, görevi 54 yaşında bırakacak. Demokratların 2016 yılı adayları arasında Hillary Clinton ve Bernie Sanders’ın ön plana çıktığını görüyoruz. Hillary Clinton 68 yaşında, Bernie Sanders ise 74 yaşında. Yaş probleminin yanı sıra pek tabi tecrübeleri ön plana çıkıyor. Demokratlar, Clinton ya da Sanders ile üçüncü dönemi kazanabilirler mi, bunu hep birlikte göreceğiz. Gelelim Demokratik Parti adaylarının enerji planlarına:

Hillary Clinton
ABD eski Başkanı Bill Clinton’ın eşi Hillary Clinton, Condoleezza Rice’dan boşalan ABD Dışışleri Bakanlığı görevini üstlenmişti. Demokratik Parti içerisindeki yarışta Obama’nın eski rakibi olan Hillary, bir kez daha başkanlık için yarışıyor. Bu sefer parti içi rakipleri önceki dönemlere nazaran daha zayıf.
Hillary, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik olarak çok çarpıcı vaatlerde bulunuyor. Yenilenebilir enerji sayesinde çok sayıda iş gücünün ortaya çıkacağını ve bu sayede, ABD’nin temiz enerjili bir dünya devi olabileceğini iddia ediyor. Hillary’nin enerji planında iki temel hedef var:
-     - Başkanlığının 4 yıllık birinci döneminin sonuna gelindiğinde, ülke çapında, yarım milyardan fazla güneş panelinin kurulumunun tamamlanmış olması ve
-   - Beyaz Saray’a ABD başkanı olarak oturduğu andan itibaren on yıl sonra, ABD’deki tüm evlerin enerji ihtiyacını karşılayabilecek yenilenebilir enerji üretimine ulaşılmış olunması.
Hillary, bu hedefleri gerçekleştirebilmek için ilk aşamada 25 milyon evin üzerine çatı tipi güneş enerjisi üretim sistemi kurulmasını ve bu sayede, mevcut kurulu gücün yedi katına çıkartılmasını planlıyor. Aşağıdaki grafikte yer alan gri çizgi güneş enerjisi kurulu gücünde geçmiş dönemi, yeşil çizgi mevcut politikalar çerçevesinde GTM, BNEF ve EIA’nın tahminlerini, mavi çizgi ise Hillary Clinton’ın enerji planı çerçevesinde vaadettiği artışı gösteriyor.  
Güneş enerjisi, Hillary’nin en çok üzerinde durduğu konulardan bir tanesi. Pek tabi bu kaynağın yanısıra, rüzgar, hidro ve jeotermal gibi diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına da ağırlık verileceğini belirtiyor. Çevresel sorunlar dolayısıyla artış olduğunu iddia ettiği, astım hastalığı ve bebek ölümlerinin bu politikalar doğrultusunda azaltılacağını savunuyor.
Tüm bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için özellikle Cumhuriyetçi Parti adaylarının şiddetle karşı çıktığı, Temiz Güç Planı’nın (Clean Power Act) ulusal bir strateji olarak uygulanacağını belirtiyor. Hillary’nin enerji planında daha spesifik yöntemlere göz atacak olursak, bir takım teşvik yöntemlerinin sunulacağı anlaşılıyor. Örneğin, “İklimsel Mücadele Yarışması” adını verdiği bir yarışma çerçevesinde, federal karbon standartlarının üzerinde performans gösteren eyaletlere teşvikler sunulacağı belirtiliyor. “Solar X-Prize” adını verdiği bir diğer projeyle, çatı tipi güneş enerjisi projelerine yönelik kurulum sürecini hızlandırabilen idarelere bir takım ödüller planlanıyor. 
Yenilenebilir enerjinin sisteme dahil olabilmesine yönelik olarak, iletim yatırımlarının teşvik edilmesi, ulusal altyapı fonu, yenilenebilir enerji üreticilerine yönelik vergi teşvikleri, yenilenebilir enerjiye yönelik kamunun yürüttüğü AR-GE çalışmaları bütçesinin artışı, boru hatlarının çevresel güvenlik önlemlerine yönelik ilave düzenlemeler, Kanada ve Meksika ile “North American Climate Compact” adını verdiği bir platformda önemli işbirlikleri gibi başka vaatler de göze çarpıyor.
Hillary, elektrik sistemine yönelik siber saldırılara ve şiddetli hava muhalefetlerine yönelik ilave önlemler alınması gerektiğini özellikle belirtiyor.
Kömür sahalarında çalışan işçilerin ve bölgede yaşayan ailelerinin sağlıklarını korumak ve onlara ekonomik bir takım fırsatlar sunmak da enerji planlaması içerisinde yer alan hususlar arasında.
Hillary’nin bu söylemlerinde ne kadar samimi olduğunu, seçilebilmesi durumunda zaman gösterecek. Ancak geçtiğimiz günlerde bazı çevrelerin Hillary’i özellikle Keystone XL boru hattı projesine yönelik düşüncelerinden dolayı samimi olmamakla suçladıkları biliniyor. Keystone XL boru hattı projesi, Kanada’nın “tar sands” ya da “oil sands” adı verilen ve çıkartılması çevresel açıdan son derece sıkıntılı petrolünü, ABD’nin Nebraska Eyaletine taşımayı amaçlayan bir boru hattı. Bu amaçla, Keystone boru hattının 1179 mil uzatılması planlanıyor. Clinton, Keystone XL boru hattı projesi üzerine çok uzun süre yorum yapmaktan kaçınmış, öncelikle Obama yönetiminin karar vermesi gerektiğini belirtmişti. Bu tavrından dolayı da çok fazla eleştiri almaya başlamıştı. Ancak sonunda, Başkan Obama’yı bekleyemeyeceğini ve projeye karşı olduğunu açıklamak durumunda kaldı. Bu konuda zamanında net bir tavır sergilememesi, petrol şirketlerine yönelik diğer Demokratik Parti adayı Bernie Sanders gibi sert söylemler içinde olmaması, özellikle çevreci Demokrat seçmenin kafasında bazı soru işaretleri bırakmaya ve çevrecileri Bernie Sanders’a yöneltmeye yetti. Bu arada, geçtiğimiz günlerde Obama’da Keystone XL boru hattı projesini reddedeceğini açıkladı.
Petrol şirketlerini ve genel olarak iş dünyasını çok da endişelendirmek istemediği anlaşılan Hillary, Kuzey Kutbu petrol arama çalışmasına ise karşı duruyor. Obama hükümetinin Ağustos ayında Royal Dutch Shell şirketine verdiği Chukchi denizine yönelik arama çalışması izninin ertesi günü açıklama yapan Hillary, “Kuzey Kutbu gibi eşsiz bir hazineyi sondaj riskine maruz bırakmaya değmez” demişti.
Hillary’nin doğal gaz konusundaki yaklaşımı ise ilginç. Hillary’e göre, Amerika’nın doğal gazı, temiz bir enerji ekonomisine geçiş amacıyla kullanması gerekiyor. Bu söylemiyle Hillary’nin, ABD ekonomisinde önemli bir iyileştirme sağlayan hidrolik çatlatma ve şeyl gazı üretimine yönelik ilk aşamada kısıtlamalar getirmeyeceği, buradan sağlanacak ekonomik faydayı orta ve uzun vadede yenilenebilir enerji alanına sevketmeye çalışacağı  anlaşılıyor. Özetle, Hillary, mevcut politikaların devamı niteliğinde bir enerji planlaması sunuyor.  
Hillary’nin yönetiminde İran anlaşmasının destekleneceği, İran ile olan ilişkilerin güçlendirileceği, Ortadoğu ve Rusya politikası açısından da Obama hükümetinin son dönem politikalarının devam ettirileceği ve bu çerçevede çok fazla agresif olmayan bir dış politika izlenmesi beklenebilir.
Hillary, Dışışleri Bakanlığı görevindeyken, ulusal güvenliğe yönelik konularda kişisel mail adresini kullanmış olması ve Bengazi sadırısından sorumlu tutulması gibi sebeplerle yoğun eleştiriler alıyor. İlave olarak, yine Dışışleri Bakanlığı dolayısıyla Obama’ya yöneltilen suçlamaların bir çoğunun ilerleyen dönemde kendisine yöneltilecek olması gibi önemli bir handikapı var. Ancak yine de, şu aşamada, yarışın en güçlü adayı olarak görülüyor.

Bernie Sanders
Vermont Eyaletinin Senatörü Bernie Sanders kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlıyor. Bunun ne anlama geldiğini iş dünyasının yanı sıra vatandaşlar da henüz net olarak anlayabilmiş değil. Öte yandan, bu tanımlamanın, kapitalizmin beşiği ABD’de kabul görmesi pek de kolay değil. 7,25 dolar/saat olan federal asgari ücreti 15 dolar/saat seviyesine çıkartmayı vaat ediyor (Hillary’nin planlamasında bu rakam 12 dolar/saat). 
Sanders’ın Hillary’e nazaran daha agresif bir çevre ajandası olduğunu söylemek mümkün. Bill McKibben gibi çevreci aktivistler, Friends of the Earth Action gibi çevreci kuruluşlar, Bernie Sanders’ı desteklediklerini açıkladılar. Sanders gençlerin bir bölümünde de heyecan uyandırıyor.
Hillary gibi Sanders da Kuzey Kutbunda sondaja karşı. Hatta ilave olarak, nerede olursa olsun açık deniz sondajına tamamen karşı. İklim değişikliği çerçevesinde alınacak önlemler için karbon fiyatlamasının etkin bir şekilde kullanılmasını planlıyor.
“Düşük Gelirliler İçin Güneş Yasası” adını verdiği bir mevzuat çalışmasıyla düşük gelirli ailelerin çatı tipi panel kurulumu yoluyla güneş enerjisinden faydalanmasının önünü açmak istiyor. Bu proje için ilk aşamada 200 milyon dolar ayıracağını belirten Sanders, pek tabi Keystone XL gibi fosil yakıtlara yönelik projeleri hiçbir şekilde desteklemiyor. Üstelik bu konuda Hillary gibi kararsız ya da güvenilir olmayan bir görüntü de çizmeyecek şekilde çok net ifadelerle karşı çıkıyor.
Sanders’ın enerji planlamasında en ağır fatura petrol şirketlerine yönelik. Sanders, Exxon Mobil, Chevron, ConocoPhillips, BP ve Shell şirketinin son on yılda toplam 750 milyar dolar kar elde ettiğini, buna karşılık ABD ulusal borcunun 13 trilyon dolar seviyelerinde olduğunu, dolayısıyla ABD’nin yapması gereken son şeyin petrol şirketlerini vergi indirimleriyle desteklemek olduğunu söylüyor. Hatta daha çarpıcı bir örnek vererek; Dünyanın en karlı şirketi Exxon Mobil’in geçtiğimiz yıl tek kuruş vergi vermediği gibi, ABD bütçesinden 156 milyon dolar vergi geri ödemesi aldığını belirtiyor. Bu çerçevede petrol şirketlerine sağlanan tüm vergi indirimlerini kaldıracağını ve bu yolla elde edilecek 35 milyar dolarlık fonun 25 milyar dolarlık bölümünün bütçe açığını kapatmaya destek olabileceğini, kalan 10 milyar dolarının ise “Enerji Verimliliği Destek Programlarına” ayrılabileceğini belirtiyor. Bu desteğin 140,000 yeni istihdam sağlayacağını iddia ediyor.
Sanders, sadece doğal gaz ve petrol gibi fosil yakıtlara karşı değil, kömür ve nükleer teknolojileri de temiz ve güvenli enerji kaynakları olarak görmüyor. Benzer şekilde nükleer enerjiye yönelik desteklerin ve vergi teşviklerinin de ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyor.
Savaşa karşı duruşu dolayısıyla İran nükleer anlaşmasını desteklediğini söyleyen Sanders’ın Başkan olması durumunda Orta Doğu ve Rusya’ya yönelik de daha barışçıl ve ılımlı bir tavır sergilemesi beklenebilir.
Çevreci oylar ve gençlerde uyanan heyecanın, şirketlerin lobisine karşı gelmesi, şu aşamada pek kolay gözükmese de bazı eyaletlerde anketler, Demokratik Parti Adaylarından Bernie Sanders’ı Hillary’nin hemen arkasında gösteriyor. Seçilmesi durumunda petrol fiyatlarında artış, yenilenebilir enerji kaynaklarının teknolojisi açısından ise önemli gelişmeler beklenebilir.

Cumhuriyetçi Parti Adayları
Cumhuriyetçilerin genel politikalarına bakıldığında, çevre konularında Demokratlara oranla daha az hassas olduklarını özellikle belirtmek gerekiyor. Pek tabi bu durum enerji planlarını önemli şekilde farklılaştırıyor. Milliyetçi, muhafazakâr (conservative), saldırgan dış politika, göçmenlere, yabancılara, eşcinsellere, kürtaj gibi konulara pek de sıcak olmayan; hatta zaman zaman aşırı agresif bir yaklaşımdan bahsetmek, ABD’deki Cumhuriyetçileri genel anlamda tanımlamak için en doğru ifadeler olacaktır. Bu yönüyle Cumhuriyetçiler, ABD siyasetinde sağ kanadı temsil ediyor. Genellikle politikaları düşük gelir seviyesine hitap etmiyor. En çarpıcı örnekle asgari ücretin artışını, işsizlik rakamlarının düşmemesi için desteklemediklerini söyleseler de işin aslında iş dünyasına hoş görünmek gibi önemli bir amaçları da var. Gelelim Cumhuriyetçi Parti adaylarının enerji planlarına:
  
Jeb Bush
Daha önce ABD Başkanlığı yapmış olan babası George H. W. Bush ve abisi George W. Bush’dan sonra; Florida’nın eski valisi Jeb Bush, üçüncü Bush başkanlığı için yarışlara katılıyor. Bush’un enerji vaatlerine baktığımızda; şeyl gazı çalışmalarının artan bir hız ile devam etmesinin planlandığı, bunun için sondaj sayılarında artış hedeflendiği görülüyor. Bu şekilde, işsizliğe önemli bir çare bulunacağı iddia ediliyor. Enerji planlamasında, Dartmouth Üniversitesi’nin bir çalışmasından örnek verildiği görülüyor. Çalışmaya göre, her 1 milyon dolarlık petrol ve gaz arama/üretim yatırımı, sondaj kuyusunun 100 mil (160 km) etrafında 263 bin dolarlık ilave bir işgücü ve 2,8 adet iş ortaya çıkartıyor. Bush, bu gibi etkenlerle Amerikan ekonomisini her yıl yüzde dört büyütmeyi hedefliyor.
Bush’un vaatlerinden küresel ölçekte, özellikle tüketici ülkeler açısından en önemlilerinden bir tanesi, petrol ve gaz ihracatının önünü açmayı planlıyor olması. Bu da ABD’nin elde edeceği şeyl gazı kaynaklı ucuz enerjiden diğer ülkelerin de faydalanabilmesi anlamına gelebilir. Genel olarak bütün düzenlemelerin azaltılması planlanıyor.
Pek tabi, Keystone XL boru hattının yapımını ve Alaska’da sondaj çalışmalarını destekliyor. Keystone XL projesinin 42,000 iş gücü demek olduğunu belirtiyor.
Ulusal laboratuvarlara daha fazla bütçe ayırmayı planlıyor. Yenilenebilir enerjiye yönelik ise çarpıcı vaatleri yok. İklim değişikliği konusuna da pek değinmiyor. Bu yönleriyle diğer birçok Cumhuriyetçi gibi Bush da çevreciler tarafından eleştiriliyor.
İran ile yapılan nükleer anlaşmayı saflık olarak görüp uzun vadede olumsuz sonuçlarının olacağını düşünse de, Başkanlığının ilk gününde bu anlaşmayı yırtıp atmayacağını, bazı politikaların olgunlukla sürdürülmesi gerektiğini söylüyor.
Başkan seçilmesi durumunda, babası ve abisinin Orta Doğu’ya yönelik saldırgan politikalarını ilk aşamada uygulamayacağı düşünülebilir. Özellikle şeyl gaza yönelik destekleri ve doğal gaz ihracatının önünü açacak düzenlemeleri, ülkemizi de içine alan tüketici grubu için orta ve uzun vadede ucuz gaz şeklinde bir alternatif doğurabilir.

Ben Carson
Beyin cerrahı Ben Carson, yukarıda yer alan adaylardan farklı olarak daha önce siyasi arenada bir kariyere sahip değil. Muhafazakâr oylara aday olan Carson, Evangelist seçmenin ilgisini çekmiş durumda. Piyasa ekonomisine olan inancını belirterek iş dünyasına da yeşil ışık yakmaya çalışıyor. Öte yandan en iddialı siyahi aday olmasına rağmen, söylemleri dolayısıyla, alt ve orta sınıfın büyük bir oranda desteklemek istemeyeceği düşünülebilir.  
Öte yandan, geçtiğimiz günlerde BP Capital fonunu da yöneten ünlü işadamı T. Boone Pickens, Ben Carson’ı desteklediğini, çünkü enerji konularında Ben Carson ile ortak bir yol/düşünce izlediklerini belirtti. Pek tabi, birçok işadamı gibi Pickens da sadece Carson’ı desteklemiyor. Diğer bazı adayların kampanyalarına da bağışta bulunuyor. Bu örnek, Amerikan siyasetinin nasıl işlediğini de gösteriyor.
Ben Carson, hemen hemen diğer tüm Cumhuriyetçiler gibi, iklim değişikliği konusunu ajandasının en son sırasında tutuyor. Çevre Düzenleme Kurumu olan EPA’nın zaten üzerine düşeni yaptığını ve yapmaya devam edeceğini belirtiyor. Öte yandan, benim de önceki yazılarımda belirttiğim gibi Obama yönetiminde bile, EPA üzerindeki siyasi baskı oldukça had safhadaydı. Ben Carson’ın enerji planlamasında hidrolik çatlatma yöntemi destekleniyor. Henüz gaz ihracatının önünün açılmasına yönelik bir söz vermiş durumda değil. Keystone XL boru hattı projesini ve Kuzey Kutbu sondaj çalışmalarını destekliyor, ileride temiz enerjiye geçiş için bu çalışmaların gerekli olduğunu düşünüyor.
İran nükleer anlaşmasını “bütün ülkeyi risk altına almış” bir adım olarak görüyor. Carson’ın genel dış görünüşü itibariyle yumuşak bir mizacı olmasına rağmen, başkanlığı döneminde agresif bir dış politika beklenebilir.

Donald Trump
Yaklaşık 9 milyar dolarlık serveti olduğunu açıklayan ve seçimin en renkli adayı olan, emlak zengini Trump, seçim çalışmalarına çok farklı bir strateji ile girdi. Yasadışı göçmenleri hedef alan sert söylemleri, Meksika sınırına duvar örme fikri, Çin mallarına karşı görüşü, ABD sınırları içinde doğan çocukların ABD vatandaşı olmaması gerektiğini savunması gibi söylemleri; ABD’nin ötekilerini ürkütürken, milliyetçi ve muhafazakar Cumhuriyetçilerin ilgisini çekmeyi başardı. Bu durum hızlı bir şekilde anketlere yansıyarak Trump’ı anketlerde ilk sıraya yükseltse de (şu sıralar diğer Cumhuriyetçi aday Ben Carson ile çekişiyor, anketlerde Jeb Bush ise orta sıralarda yer alıyor) Trump’ın seçimi kazanabilme ihtimali çok yüksek görünmüyor. Bunun sebeplerine “Tahminler” bölümünde değineceğiz. Trump’ı konuşurken olayın medyatik ve sansasyonel boyutundan uzaklaşmak çok zor olsa da bakalım enerji alanına yönelik konularda ne diyor:  
Trump’ın Suriye ve Irak politikası çok basit. Oradaki bütün grupların birbirine düşmesini izlemek, olaylara dahil olmamak ve en sonunda ABD’nin petrole sahip olması. Bu politikasını açıkça dile getirmekten çekinmiyor. İran ile yapılan nükleer anlaşmaya şiddetle karşı çıkıyor. Ancak Trump da, Jeb Bush gibi daha temkinli yaklaşarak anlaşmayı yırtmayacağını, tekrar müzakere edeceğini belirtiyor. OPEC’in fiyatları etkileyen kararlarının, kendi başkanlığı döneminde bir etkisi olmayacağını belirtiyor. “Böyle bir şey yaparlarsa, hepsi hapse girer” gibi ilginç söylemleri de var. Özellikle dış politikaya yönelik konulara hakim olmamakla birlikte sloganvari açıklamaları bir kesimde rağbet görüyor. Başkan seçilmesi durumunda ABD’yi de Dünya’yı da neler bekler bilinmez.
Hidrolik çatlatmayı en sesli şekilde destekleyen aday da pek tabi ki Trump. Petrol şirketlerine hiç vergi uygulanmaması gerektiğini savunuyor.
İklim değişikliği konusunda çok net; “climate change is a hoax” yani Trump’a göre “iklim değişikliği bir gırgır”. Bu çerçevede, yenilenebilir enerjiye yönelik bir planlamayı da ajandasında görmek mümkün değil.

Marco Rubio, Ted Cruz, Carly Fiorina
Cumhuriyetçilerin diğer öne çıkan adayları, Florida Senatörü Marco Rubio, Teksas Senatörü Ted Cruz ve HP eski CEO’su Carly Fiorina. Rubio ve Cruz’un enerji planları incelendiğinde Bush, Carson ve Trump gibi iklim konularını ajandalarına almak istemedikleri; hidrolik çatlatma, fosil yakıtlar, Keystone XL boru hattı projesi, Kuzey Kutbu petrol sondajı, açık deniz petrol sondajı gibi konuları değişik argümanlar ve değişik sertliklerde destekledikleri görülüyor. Carly Fiorina ise bu açıdan diğer adaylara göre farklı bir görüntü çiziyor. Yenilenebilir enerjinin her derde dava olmayacağını ancak temiz ve yeşil enerjiyi destekleyeceğini belirtiyor. Enerji verimliliği üzerine yatırım yapılması gerektiğini savunuyor. Aşağıda, tüm başkan adaylarının enerji planlarına yönelik özet tablo görülebilir. Enerji planları çerçevesinde adaylar arasında bazı görüş farklılıkları mevcut olsa da, Demokratlar (yeşil) ve Cumhuriyetçiler (gri) ayrımı çok daha net bir biçimde öne çıkıyor.

 Seçim Tahminleri
Mevcut Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın aday olmayacağını açıklamasıyla aynı seçmen kitlesine hitap eden Hillary’nin şansının oldukça yüksek olduğu değerlendiriliyor. Kendini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan, kendine has aday Barnie Sanders’ın ise gençlerden ve çevrecilerden alabileceği oylarla sürpriz yapabileceği düşünülebilir. Cumhuriyetçiler tarafına bakılacak olursa, Donald Trump anketlerde çok uzun süre önde gitmişti. Ancak seçim sonuçlarını anketlerle tahmin etmek kolay değil. Bunun başlıca bir kaç sebebi var: anketlere itibar çok yüksek seviyede değil ve geçmiş dönemlerde anket sonuçlarından daha fazla ön planda olan faktörler yer alıyor.  Bunlar, saygın politik figürlerin (senator ya da temsilciler meclisi üyesi gibi) destek seviyesi ya da adayların bağışlarla toplayabildiği para miktarının oranı gibi etkenler. Partinin önde gelenleri Trump’ı desteklemiyor. Anketlerde orta sıralarda olmasına rağmen, partinin önde gelenleri açısından ve topladığı bağışlar açısından en üst sıralarda bulunan Jeb Bush daha güçlü bir aday izlenimi veriyor. Bush seçim kampanyası için şimdiden 120 milyon doların üzerinde yardım toplamış durumda. Trump seçim kampanyasında bağış toplamama yolunu seçmişti. Cumhuriyetçilerde ikinci sıra yaklaşık 50 milyon dolar ile Ted Cruz’un, Marco Rubio üçüncü, Ben Carson ise dördüncü sırada. Bernie Sanders’ın 200 dolar altı bağışlar açısından (açık mavi) yarışı önde götürmesi seçmen kitlesinin farklılığı açısından da önemli bir gösterge. Aşağıdaki tabloda tüm sıralamayı görmek mümkün.

Partinin önde gelenlerinin desteğinde de Jeb Bush ilk sırada yer alırken, sürpriz bir çıkışla Marco Rubio ikinci sıraya ulaştı. Rubio, tartışma programları sayesinde iyi bir çıkış yakalamış durumda.
Başkan Obama ile kazandıkları iki yarışın ardından Demokratlar bir kez daha başkanlık koltuğuna oturabilecekler mi? Bununla birlikte, ABD, tarihinde ilk kez kadın bir başkan tarafından mı idare edilecek? Yoksa Başkan Obama’dan sonra Ben Carson, ABD tarihinde ikinci kez siyahi bir başkan olarak mı görev yapacak? Dünya üçüncü Bush dönemine mi giriyor? Bütün bu soruların cevabını 8 Kasım 2016 günü öğrenmiş olacağız. Şu aşamada genel izlenim ikinci Clinton ya da üçüncü Bush döneminin yaşanacağı şeklinde olsa da, 2016 ABD başkanlık seçimleri sürprizlere çok açık.    
Bu yazıda öne çıkan ABD Başkan adaylarının enerji planları ve bazı önemli konulara yönelik görüş farklılıkları incelenmeye çalışıldı. Ancak bu farklılıkların, göreve gelme durumunda, eyleme ne oranda yansıyabileceği de büyük bir soru işareti. Pek tabi ABD Başkanı tek başına her şeyi belirleyemiyor. Temsilciler Meclisi ve Kongre dağılımı da büyük önem arz etmekle birlikte, ABD’de bunun da ötesinde yerleşmiş bir devlet yönetimi sisteminin olduğu akıllardan çıkartılmaması gereken bir başka gerçek.
Okan YARDIMCI
Kasım 2015, ABD



Not
Yazı ile ilgili makul bir uzunluktan fazla alıntı yapılarak haber yapılması ya da yeniden yayımlama talebi için yazar ile okanyardimci@gmail.com adresinden iletişime geçilmesi rica olunur.

Yayım Yeri

7 comments :

  1. Çok güzel bir yazı, tebrikler, slm

    ReplyDelete
  2. Çok güzel yazı Okan Bey. Bakalım dünyanın çok sıkıntılı bir döneminde ABD
    Başkanı kim olacak. Bence, Başkanın Demokrat veya Cumhuriyetçi olması, Dünya'nın geleceğini etkileyecek. Tebrikler ve başarınızın devamını diliyorum. Ali Kepkep

    ReplyDelete
    Replies
    1. Ali Kepkep Bey çok teşekkürler. Sizinle aynı düşüncedeyim. Demokrat ya da Cumhuriyetçi başkan adaylarının Dünya'nın geleceğine yönelik çok farklı vaatleri var. Bernie Sanders burada bir miktar farklılık yaratıp, üçüncü bir yol gibi görünse de şansı çok fazla değil. ODTÜ mezunlar derneği üyelerine selamlar, saygılar...

      Delete
  3. Okan Bey, kaleminize sağlık. Çok güzel bir özet olmuş, keyifle okudum. Hidrolik kırma/çatlatma aslında yeni bir teknoloji değil ama ABD bu teknolojinin tatbikinde öncü oldu ve önümüzdeki yıllarda da ABD'nin dünyanın bir numaralı doğalgaz üreticisi olması bekleniyor. Başkanlık seçimleriyle bu öngörü değişecek mi göreceğiz. Ben de yakında hidrolik çatlatma yöntemiyle ilgili bir projede çalışmak üzere bir yıl süresince ABD'de bulunacağım. Selamlar. Elif

    ReplyDelete
    Replies
    1. Elif Hanım, değerli katkılarınız için çok teşekkürler. Belirttiğiniz gibi hidrolik çatlatma çok eskilere dayanıyor. Hatta 19uncu yy ın ortalarında bile kullanılmış. Drake müzesinde o dönemin fotoğraflarını görünce şaşırmıştım. Şu yazı ilginizi çekebilir: http://enerjiuzmani.blogspot.com/2015/07/july-28-2015-petrolun-tarihcesi-abd.html#more ABD'de bulunduğunuz dönemde müzeyi ziyaret etmenizi öneririm. Hidrolik çatlatma yöntemine yönelik bir projede çalışacak olmanız çok güzel. Burada o alanda çok önemli bir birikim olmuş durumda. Tecrübelerinizi ülkemize aktarabilmenizi dilerim. Lütfen iletişim halinde olalım. Mail adresimi biliyorsunuz. İyi çalışmalar, selamlar.

      Delete